🌝 Nahl Suresinin 36 Ayetinin Meali

NahlSüresi 36. Ayet Tefsiri. 36: Doğrusu biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve insanları Ayetteki“ اليسرى el yüsra/o en kolay olan şey” ile ilgili açıklama A’lâ suresinin 8. ayetinin tahlilinde yapılmıştı. 8-11.Kim de cimrilik ederse ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görürse ve en güzeli yalanlarsa, Biz ona en zor olan için kolaylık vereceğiz. Aşağı yuvarlanıp değişime, yıkıma Şifaâyetleri şunlardır: 1-“Ve yeşfî sudûra kavmi’m-mü’minîne ve yüzhib ğayza kulûbihim.”. Meali: (Allah mü’minler topluluğunun gönüllerini ferahlandırsın, şifâ versin ve kalplerindeki ıztırabı gidersin.) 4 2- “Yâ eyyühe’n-nâsü kad câet küm mev’ızatun min Rabbikum ve şifâü’l-limâ fi’s NahlSuresi (Arapça: سورة النحل), ismini 68. ayette geçen "Nahl" kelimesinden almaktadır. Nahl ‘‘Bal arısı’’ demektir. Surenin ismi, Allah'ın yaratıcı kudretinin bir arıda nasıl tecelli ettiğine işaret etmektedir. Bu sureye "Niam Suresi" de denmektedir. Nahl Suresi AnlamıBal arısıBaşka İsmiNiam (nimet kelimesinin çoğulu)SınıfıMekkiNüzul Sırası70Sure Kuranın ilgili ifadesinin meali şöyledir: “Erkeklerinizden iki şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek; biri unuttuğunda, şaşırdığında diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir.” (Bakara, 2/282) İslam hukukunun temelini teşkil eden meseleler vahye dayanır. YÂSÎN SÛRESİ Eser: Kuran-ı Hakim ve Açıklamalı Meali | Çeviren: Prof. Dr. Suat Yıldırım Seslendiren: Hayri Küçikdeniz Mushaftaki sıralamada 36. iniş sırasına göre 41. sûre olup 83 âyettir ve Mekke’de inmiştir. thg5W. 1. Allah’ın emri geldi, sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan münezzeh ve yücedir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 2. Kendi emrinden ruh vahiy ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 3. Allah gökleri ve yeri hikmeti ile yarattı. O, kâfirlerin ortak koştukları şeylerden çok yücedir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 4. O, insanı bir meniden spermadan yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine karşı apaçık bir düşmandır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 5. Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Ve siz onlardan bir kısmını da yersiniz. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 6. O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir güzellik ve zevk vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 7. Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır. Rabbiniz, şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 8. Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve merkepleri yarattı. Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler yaratacak. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 9. Doğru yolu göstermek Allah’a aittir. Onun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 10. Sizin için gökten su indiren O’dur. İçecek su ondandır; hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de o su ile yetişir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 11. Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 12. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 13. Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 14. Yine denizden taze et balık yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye, denizi emrinize veren Allah’tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 15. Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 16. Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah’ın yarattığı yıldızlarla yönlerini bulurlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 17. Hiç yaratan Allah, yaratmayan putlar gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz? Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 18. Halbuki Allah’ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 19. Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 20. Kâfirlerin Allah’tan başka yalvardıkları putlar ise, hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar, kendileri yaratılmışlardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 21. O putlar, hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman dirileceklerini de bilmezler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 22. İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 23. Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Doğrusu Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmeyenleri sevmez. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 24. Onlara Rabbiniz ne indirdi?» denildiği zaman, Öncekilerin efsanelerini» dediler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 25. Bunu söylemelerinin sebebi şu Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 26. Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Fakat Allah onların binalarını temelinden sarstı, çatı tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkedemedikleri bir yönden geldi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 27. Sonra kıyamet günü Allah, O kâfirleri rezil rüsvay edecek ve diyecek ki Hani uğrunda müminlere karşı düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?» Kendilerine ilim verilmiş olanlar Şüphesiz bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirleredir.» diyeceklerdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 28. O kâfirler, kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, canlarını aldıkları kimselerdir. O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar Biz, bir kötülükten dolayı yapmıyorduk.» Onlara Hayır, Allah sizin ne maksatla yaptığınızı elbette çok iyi bilendir.» Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 29. O halde içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin» denir. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 30. Kötülüklerden sakınanlara Rabbiniz ne indirdi?» denilince Hayır indirdi» derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah’tan korkanların yurdu ne güzeldir! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 31. O girecekleri yer, Adn cennetleridir ki, altından ırmaklar akar. Orada Allah’tan korkanlara diledikleri nimetler vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 32. Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet’e...» derler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 33. Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab emrinin kıyametin gelip çatmasını bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 34. Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası başlarına felaket oldu ve alay edip durdukları o azap, kendilerini kuşattı. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 35. Allah’a ortak koşanlar dediler ki Allah dileseydi, ne biz, ne atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık ve O’nun emri dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık» Kendilerinden öncekiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin vazifesi, ancak açık seçik bir tebliğden, ibarettir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 36. Andolsun ki biz her ümmete, Allah’a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının.» diye bir peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün? Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 37. Ey Muhammed! Sen o kâfirlerin hidayete ermelerini ne kadar istesen de Allah, saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 38. Kâfirler, Allah ölen kimseyi diriltmez.» diye en kuvvetli yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah’ın kendisine karşı bir vaadidir. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 39. Allah ölüleri diriltecek ki, o kâfirlerin, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıkça göstersin ve bunu inkâr edenler kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 40. Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece ol» dememizdir. O da hemen oluverir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 41. Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 42. O Muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 43. Ey Peygamber! Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız Tevrat ve İncil âlimlerine sorun. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 44. Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 45. Sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçiremeyeceğinden, yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular? Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 46. Yahut rızık için dolaşıp dururlarken Allah’ın azabının kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyici de değillerdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 47. Yahut ta kendilerini azar azar yakalayıp helak etmesinden emin mi oldular? Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 48. Onlar, Allah’ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah’ın kudretine boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 49. Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah’a secde ederler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 50. Kendilerine hakim olan Rabblerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi yaparlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 51. Allah, buyurmuştur ki İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir ilâhdır. Onun için yalnız benden korkun. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 52. Göklerde ve yerde olan her şey yalnız O’nundur. Din de daima O’nundur. Böyle iken, siz Allah’tan başkasından mı korkarsınız? Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 53. Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman da yalnız O’na yalvarırsınız. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 54. Sonra Allah bu sıkıntıyı sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız ki, içinizden bir topluluk, hemen Rablerine ortak koşarlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 55. Bunu kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi eğlenin bakalım! Fakat yakında bileceksiniz. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 56. Bir de müşrikler kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden tutuyorlar mahiyetini bilmedikleri şeylere putlara pay ayırıyorlar. Allah’a andolsun ki, siz bu yaptığınız iftiralardan mutlaka hesaba çekileceksiniz. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 57. Onlar, Allah’a kızlar isnad ediyorlar. O, bundan münezzehtir. Kendilerine ise erkek çocukları isnad ederler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 58. Halbuki onlardan birine, kız doğum haberi müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolar, yüzü kapkara kesilir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 59. Kendisine verilen müjdenin kötülüğü, dolayısıyla kavminden gizlenir. Şimdi acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Dikkat edin verdikleri hüküm ne kötüdür! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 60. Ahirete iman etmeyenler için kötü sıfatlar var. En yüce sıfatlar ise, Allah’ındır. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 61. Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri ecelleri geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 62. Müşrikler, kendilerinin hoşlanmadıkları şeyleri, Allah’a isnad ediyorlar. Dilleri, en güzel şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere durmadan söyler. Hiç şüphesiz onlar için, sadece ateş vardır. Oraya en önde gidip kalacaklardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 63. Allah’a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok ümmetlere peygamberler gönderdik. Ne var ki şeytan, onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. Bugün de o şeytan, kâfirlerin dostudur. Onlar için acı bir azab vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 64. Ey Resulüm! Biz, sana bu kitabı Kur’ânı sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 65. Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 66. Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size işkembelerindeki yem artıklarıyla kandan meydana gelen, içenlere içimi kolay halis bir süt içirmekteyiz. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 67. Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da hem içki, hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 68. Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 69. Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin sana kolay kıldığı yollara gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 70. Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz bilgiden sonra eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 71. Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 72. Allah, size kendi cinsinizden eşler, o eşlerinizden de oğullar ve torunlar yarattı. Sizi helal ve güzel gıdalarla rızıklandırdı. Onlar, hâlâ batıla mı inanıyorlar? ve Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 73. Müşrikler, Allah’ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeylere taparlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 74. Artık Allah’a ortaklar koşmayın. Çünkü Allah, eşi bulunmadığını bilir, siz bilmezsiniz. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah’a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 76. Allah şu iki adamı da misal verdi Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu? Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 77. Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız bir göz kırpması veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 78. Allah sizi annelerinizin karnından çıkardığı zaman hiçbir şey bilmiyordunuz. Şükredesiniz diye size işitme duygusu, gözler ve gönüller verdi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 79. Göğün boşluğunda Allah’ın emrine boyun eğdirilerek uçuşan kuşlara bakmadılar mı? Onları orada Allah’tan başkası tutamaz. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için âyetler ibretler vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 80. Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek yolculuğunuzda ve gerekse konaklama zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız hafif evler çadırlar ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar giyinecek, kuşanacak, serilecek ve döşenecek bir eşya ve ticaret malı yaptı. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 81. Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler zırhlar yarattı. İşte böylece Allah müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 82. Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, ey Muhammed! Artık sana düşen sadece açık bir şekilde tebliğden ibarettir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 83. Hem Allah’ın nimetini bilirler, sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfir kimselerdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 84. Her ümmetten bir şahid getireceğimiz gün, artık kâfirlere ne izin verilecek, ne de onlardan özür dilemeleri istenecektir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 85. O zulmedenler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan ne azab hafifletilir, ne de onlara süre verilir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 86. Ve o Allah’a ortak koşanlar, ortak koştuklarını putları gördükleri zaman Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır» diyecekler. Koştukları ortaklar da onlara; Siz mutlaka yalancılarsınız» diye söz atarlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 87. O gün Allah’a teslim bayrağını çekerler, bütün o uydurdukları şeyler kendilerini bırakıp kaybolup gitmişlerdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 88. İnkâr eden ve insanları Allah yolundan çevirenler, diğer kimseleri de bozdukları için onlara azab üstüne azab artırdık. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 89. Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 90. Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 91. Bir de anlaşma yaptığınızda Allah’ın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Allah’ı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl olur da bozarsınız! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 92. Bir ümmet, diğer bir ümmetten sayıca ve malca daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu söküp bozmaya çalışan kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size mutlaka açıklayacaktır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 93. Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir. Şüphesiz ki, kıyamet gününde bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 94. Yeminlerinizi aranızda aldatma ve fesada vasıta edinmeyin, sonra sağlam basmışken bir ayak kayar da Allah yolundan saptığınız için, dünyada kötü azabı tadarsınız. Ahirette de size büyük bir azab olur. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 95. Allah’ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 96. Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah’ın katındakiler ise tükenmez. Muhakkak ki biz, Allah yolunda sabredenleri, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükafatlandıracağız. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 97. Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mükafatlarını elbette vereceğiz. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 98. Şimdi Kur’ân okumak istediğin zaman önce o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 99. Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 100. Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini pek iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere Sen, ancak bir iftiracısın» dediler. Hayır öyle değil; onların çoğu bilmezler. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 102. Ey Muhammed! Onlara de ki Kur’ân’ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 103. Muhakkak biliyoruz ki kâfirler Kur’ân’ı Muhammed’e bir insan öğretiyor» diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur’ân ise apaçık bir Arapçadır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 104. Allah’ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ve onlara can yakıcı bir azab vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 105. Yalanı ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 106. Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde dinden dönmeye zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah’tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 107. Bu azab şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 108. Bunlar, o kimselerdir ki; Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. Ve onlar, gafillerin ta kendileridir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 109. Hiç şüphesiz onlar, ahirette perişan olup hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 110. Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden kimselerin yardımcısıdır. Bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 111. O gün, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı tamamiyle ödenir ve hiç kimseye de zulmedilmez. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 112. Allah bir şehri misal olarak verdi Bu şehir güvenli, huzurlu idi, Oraya her yerden rızkı bol bol geliyordu. Ne var ki onlar Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini felâketini tattırdı. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 113. Andolsun ki, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine zulüm yaparlarken azab da onları yakalayıverdi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 114. Artık Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah’ın nimetine şükredin, eğer gerçekten O’na ibadet edecekseniz. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 115. O size ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Her kim bu haram şeyleri yemeye mecbur kalırsa başkasının hakkına saldırmadan ve aşırı gitmeden yiyebilir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 116. Dillerinizin yalan vasfetmesi ile Şu helaldir, şu haramdır» demeyin; aksi halde Allah’a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah’a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 117. Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, ahirette ise çok acıklı bir azab vardır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 118. Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 119. Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden ve durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra Gafurdur, Rahîmdir çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 120. Şüphesiz İbrahim Allah’a itaat eden, Hakk’a yönelen bir önderdi. Ve hiçbir zaman müşriklerden olmadı. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 121. Allah’ın nimetlerine şükredendi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 122. Ve biz ona İbrahim’e iyilik verdik. Şüphesiz ki o, ahirette de salihlerdendir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 123. Sonra da ey Muhammed! sana Hakk’a yönelen ve müşriklerden olmayan İbrahim’in dinine tabi ol» diye vahyettik. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 124. Cumartesi günü avlanmamak, ancak onda ihtilafa düşenlere farz kılındı. Şüphesiz Rabbin onların ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında kıyamet günü, aralarında elbette hükmünü verecektir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 125. Ey Resulüm! Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 126. Eğer bir suçtan dolayı ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 127. Ey Peygamber! Sabret! Sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan dolayı üzülme! Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşme! Mealleri Kıyasla Sayfada Göster 128. Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir. Mealleri Kıyasla Sayfada Göster Nahl Suresi 126. ayeti ne anlatıyor? Nahl Suresi 126. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Nahl Suresi 126. Ayetinin Arapçasıوَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ Nahl Suresi 126. Ayetinin Meali AnlamıSize yapılan bir kötülüğe karşılık verecekseniz, size yapılan muâmelenin aynısıyla mukâbele edin. Yok, eğer sabrederseniz, böyle davranmak, sabredenler için elbette daha Suresi 126. Ayetinin TefsiriÂyetlerin şöyle bir hâdise üzerine indiği rivayet edilirMüşrikler Uhud’u terk edip gittikten sonra Resûlullah öldürülenlerin yanına gitti. Hoşuna gitmeyen bir manzarayla karşılaştı. Çok sevdiği amcası Hz. Hamza’nın karnının yarıl­mış olduğunu, burnunun ve kulaklarının kesilmiş olduğunu görünce şöyle dedi “Eğer kadınlar üzülmeyecek, yahut benden sonra izlenecek bir yol olmayacak olsaydı, Allah onu yırtıcı hayvanların ve kuşların karnından kı­yamet gününde dirilteceği vakte kadar o halde bırakırdım. Yemin ederim ki, onun ye­rine müşriklerden yetmiş kişiye müsle yapacağım.” Daha sonra bir örtü getirilmesini iste­di, onunla Hamza yüzünü örttü, ayakları dışarıda kaldı. Resûlullah bu örtüy­le yüzünü kapattı, ayaklarının üzerine de izhir otu koydu. Sonra onu öne ge­çirerek üzerinde on defa tekbir getirdi. Daha sonra şehitler birer birer ge­tirilip cenaze namazları kılınmak üzere konuluyordu. Hz. Hamza ise konduğu yerde duruyordu. Böylece Hz. Hamza’nın üzerine yetmiş defa cenâze namazı kılmış oldu. Çünkü Uhud’da şehit edilenlerin sayısı yetmiş idi. Şehitlerin defnedilme işi bitirildikten sonra bu âyetler nâzil oldu. Allah Resûlü sabretti ve kimseye müsle yapmadı. Dârekutnî, IV, 118Allah Teâlâ buyuruyor“Fakat aşırı gitmek yasaktır. Çünkü kötülüğün karşılığı, ona denk bir cezadır. Bununla beraber kim affeder ve böylece düşmanlığı sona erdirip barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zâlimleri hiç sevmez.” Şûrâ 42/40Bir kimse Hak dostlarından birinin yanında zâlim Haccâc’a, zulmü sebebiyle hakâret etmişti. Hak dostu ona şu dersi verdi“–Ona hakârette o kadar ileri gitme! Zira Cenâb-ı Hak, malına ve canına kıydığı kimselerden dolayı Haccâc’a ceza verecektir. Fakat iş bu kadarla kalmaz. Sonra Cenâb-ı Hak, Haccâc’ın hakkını alarak onun haysiyetine tecâvüz edenlere de cezalarını verir.”Yâni bir kul zulme uğrar, sonra kendisine zulmedene o kadar hakâret eder ve kötü şeyler söyler ki, zâlimin günahı seviyesine çıkar. Hattâ daha da ileri gittiği için zâlimin ondan alacağı olur ve bu sebeple mazluma kısas ki, kötülüğe misliyle karşılık vermek adâlet, kötülüğü sabırla karşılayıp yapanı affetmek ise büyük bir fazilettir. Bu âyetler, Resûlullah şahsında bütün mü’minlere dâimâ itidalle ve faziletle hareket etmeyi, sabırlı olmayı, iyi ve güzel davranmayı öğütlemektedir. Şâirin terennümüyle“Bir gün olur dâğ-ı derûn şûledâr olurSabreyleyen belâ-yı gama kâmkâr olur.” Âsaf, Ahmet İzzet Paşa zâde Süleyman“Elbette bir gün bu gönül yarası iyileşir. Gam ve keder gibi belâlara karşı sabır ve metânetle karşı koyan insan murâdına erer”Nahl Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriNahl Suresi 126. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan Üzgünüz, bu videoyu sadece Kayıtlı üyeler izleyebilir. Lütfen giriş Yapınız ya da Buraya Tiklayarak sitemize ücretsiz üye olabilirsiniz. Teşekkürler! Arkadaşlarınıza da önerin! Bu videoyu beğenmediniz. Dikkate alacağız! Hilal TV televizyonunda 22 Şubat 2016 tarihinde yayınlanan, Erdem UYGAN'ın sunduğu, Süleymaniye Vakfı araştırmacısı Vedat YILMAZ’ın konuk olduğu “Dinlerde Mesih Beklentisi ve Kur’an” konusunun ele alındığı Yükselen Sözler programında yer alan ayetlerden Nahl suresi 36. ayetinin Türkçe meali. Biz her topluma ümmete elçi gönderdik; Allah’a kul olsunlar ve azgınlardan uzak dursunlar diye. Onların içinden, Allah’ın yoluna kabul ettiği kimseler de oldu, sapıklığı hak etmiş olanlar da. Yeryüzünü dolaşın da o yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün. Nahl suresi 36. ayetinin meali. Kategori Erdem Uygan Yükselen Sözler Yorum Yazın Yorumlar Facebook Disqus Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ Allah’ın cezalandırma emri gelecektir; hemen gelmesini[*] istemeyin. Allah, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir. [*] İnsanın yapısında acelecilik vardır. Bu sebeple ona en zor gelen şey sabırlı olmak ve ölene kadar duruşunu bozmadan doğru yolda gitmektir Enfal 8/32, Yunus 10/11, Ra’d 13/6, İsra 17/11, Enbiya 21/37. Hac 22/47. Şura 42/17-18. يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاتَّقُونِ Allah melekleri, kendi işi olan ruh[1*] ile birlikte kullarından seçtiği kişilere[2*] indirir ve insanları şöyle uyarın der “Allah’tan başka ilah yoktur, o halde ona karşı yanlış yapmaktan sakının[3*]!” [1*] Bu ayetteki Ruh, Allah’ın emirlerini içeren ayetler kümesidir. Bkz. İsra 17/85 [2*] Şâe شاء fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey شيء mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir Müfredât. Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder Kamer 54/49, Ra’d 13/8. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır Enbiyâ 21/35. Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister Nisa 4/26 ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar Nur 24/46. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur Şems 91/7-10. Buna göre şâe شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı Nahl 16/93. Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz Bu ayette Allah, koyduğu kurallara uygun olarak kitap indirdiği nebilerinden söz etmektedir. [3*] Bu ayette iltifat sanatı kullanılmıştır. Sözlükte eğmek /bükmek /çevirmek anlamındaki left لفت kökünden türeyen iltifât, bir şeyi yöneldiği taraftan başka bir tarafa çevirmek anlamına gelir. Terim olarak iltifat, üslupla ilgili edebî bir sanattır. Kullanıldığı yerlerde ifadeye tehdit ve korkutma, tenbih, kınama, silkeleme, uyarma ve hatırlatma, sebep gösterme, talebin önemini ifade etme gibi anlamlar katar. Dinleyicinin ilgi ve dikkatini canlı tutmayı sağlar. İltifat; kişide, tekillik-çoğullukta ve zamanda yapılabilir. Türkçede de benzer amaçlarla, konuşurken kişi değiştirme, tekil kişiyi çoğul zamirle ifade etme ve kipte değişiklik yapma vardır; ancak her dilin dinamikleri kendine özgü olduğu için bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken aynı anlam inceliklerini yansıtmak her zaman mümkün olmaz. Bu yüzden mealimizde Kur’an’da geçen iltifat sanatlı söyleyişler, Türkçede daha iyi anlaşılması amacıyla yer yer lafzen değil, manen aktarılmıştır. خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ تَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ Allah, gökleri ve yeri gerçek varlıklar olarak yaratmıştır[*]. O, onların ortak koştuklarından yücedir. [*] Bu ayet, Allah dışındaki varlıkların da gerçek olduğunu bildirmekte ve vahdet-i vücudu reddetmektedir. Çünkü vahdet-i vücuda göre Allah’tan başka varlık yoktur; varlık diye bilinenler onun gölgesidir. Onlara göre gölge de yoktur. Oysa ki Allah, göklerin ve yerin gerçek varlıklar olduğunu açıkça bildirmektedir Bakara 2/255. خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ İnsanı, döllenmiş yumurtadan yaratmıştır. Bir de bakarsın ki, açık bir tartışmacı olmuş[*]. [*] Yasin 36/77. وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَۖ Ağıla getirirken ve otlağa salarken sizin için onlarda güzellikler vardır. وَتَحْمِلُ اَثْقَالَكُمْ اِلٰى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغ۪يهِ اِلَّا بِشِقِّ الْاَنْفُسِۜ اِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ Yüklerinizi öyle yerlere taşırlar ki yorgunluktan canınız çıkmadan oralara varamazsınız. Rabbiniz çok şefkatlidir ve ikramı boldur. وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةًۜ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ Atları, katırları ve eşekleri hem binmeniz için hem de süs olsun diye yarattı. O, bilmediğiniz daha neler yaratmaktadır. وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّب۪يلِ وَمِنْهَا جَٓائِرٌۜ وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟ Doğru yolu göstermek Allah’ın işidir. O yoldan sapanlar da olur[1*]. Tercihi Allah yapsaydı elbette hepinizi doğru yola getirirdi[2*]. [1*] İnsan 76/3, Leyl 92/12. [2*] Tercihi insanlara bıraktığı için herkes doğru yola girmiyor Kehf 18/29. هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ ف۪يهِ تُس۪يمُونَ Sizin için gökten su indiren odur. O sudan içersiniz, hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de ondan oluşur. يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخ۪يلَ وَالْاَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ O su ile sizin için ekinleri, zeytinleri, hurmaları, üzümleri ve meyvenin her türlüsünü bitirir. Bunda düşünen bir topluluk için kesin bir belge /ayet vardır. وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِاَمْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَۙ Allah geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da onun koyduğu kanuna göre hizmetinize verilmiştir. Bunda aklını kullanan bir topluluk için kesin belgeler /ayetler vardır. وَمَا ذَرَاَ لَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ Sizin için bu yerde türlü renklerle yetiştirdiği ne varsa, onların hepsini hizmetinize vermiştir. Bunda bilgisini kullanan bir topluluk için kesin bir belge /ayet vardır. وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ Büyük su kütlelerini[1*], taze et yemeniz ve takınacağınız süsler[2*] çıkarmanız için hizmetinize veren odur. Suyu yara yara giden gemileri görürsün[3*]. Bu, Allah’ın lütuf olarak verdiklerini aramanız içindir. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz. [1*] Arapçada büyük su kütlelerine; denize, akarsulara, tuzlu veya tuzsuz göllere “bahr بحر” denir Lisan’ul-arab. Nitekim tatlı ve tuzlu su ayrımı olmaksızın Kur’an’da her ikisine de “bahr” denmiştir. Bahr kelimesi Türkçeye deniz diye çevrilir. Deniz deyince kimsenin aklına tatlı su kütlesi gelmeyeceği için kelimenin “büyük su kütlesi” şeklinde meallendirilmesi daha uygundur. [2*] Süs özelliği bulunan eşyalar, takılar altın, gümüş, değerli taşlar, inci, mercan, sedef bu kelimenin kapsamına girer. Bunların hepsi kadına da erkeğe de helal kılınmıştır A’raf 7/32. [3*] İsra 17/66, Rum 30/46, Lokman 31/31, Casiye 45/12. وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ Yer kabuğu sizi sarsmasın diye[1*] yere sabitleyici dağlar yerleştirdi. Gideceğiniz yere ulaşmanız için de ırmaklar ve yollar oluşturdu[2*]. [1*] Dağ anlamına gelen râsi راسي kelimesinin çoğulu olan revasi رواسي, Kur’an’da 9 kez geçmektedir. Bu ayette olduğu gibi 2 ayette daha meyd ميد fiiliyle birlikte kullanılmıştır Enbiyâ 21/31, Lokman 31/10. Meyd, “gidip gelme, sallanma, sarsılma” anlamlarına gelmektedir. Bu sebeple kelimenin geçtiği üç ayete, “sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi” şeklinde meal verilmekte, bu da dağların bulunduğu bölgelerde deprem olmadığı gibi bir yanlış anlamaya sebep olmaktadır. Oysa ayetteki en temide bikum أَن تَمِيدَ بِكُمْ ifadesini “sizi sarsar diye” şeklinde çevirmek metne daha uygun olacaktır. Dolayısıyla ayetin meali “sizi sarsar diye yere sabit dağlar yerleştirdi” şeklinde olmalıdır. Ayette insanları sarsacak olan “yeryüzü”dür الأرض. Dağların varlığı insanları bu sarsıntı esnasında korumak, daha güvenli bir yerleşim yeri oluşturmak içindir. Ayette dağların yeri sabitlemesinden bahsedilmemektedir. Nitekim toprak, kum ve alüvyonlu kıyı kesimlerin depremlerde en uzun süreli sarsıntı yaratan, sarsıntının şiddetinin en büyük, hızının en fazla olduğu bölgeler olduğu, dağlık ve kayalık alanlarda ise bu sarsıntıların çok daha kısa ve yavaş olduğu yerbilimleri tarafından da tespit edilmiş gerçeklerdir. Ayet bu gerçeği dile getirmekte, bu özelliğinden dolayı dağlar için demir atma, sabitleme kök anlamından türetilmiş رواسي revasi kelimesi kullanılmaktadır. [2*] Enbiya 21/31, Zuhruf 43/10, Nuh 71/19-20. وَعَلَامَاتٍۜ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ Birtakım işaretler de oluşturdu. İnsanlar, o yıldızla da Kutup Yıldızı[*] ile yollarını bulurlar. [*] "O yıldız" anlamında en-necm النَّجْمِ kelimesi bu âyetle beraber dört ayette geçer. Necm 53/1, Rahman 55/6, Tarık 86/1-3. Kuzey, yarım kürede her gece doğan ve güçlü ışığı olan tek yıldız Kutup Yıldızıdır. Ekvatora sıfır, kutup noktasına 90 derecelik açı yapar. Bu ikisi arasındaki her yere yaptığı açı, oranın enlemi kadardır. Konum ve yön belirlemede en önemli göstergedir. Diğer yıldızlar, sürekli yer değiştirirler ama Kutup Yıldızı hep aynı noktada kalır. اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ Yaratan, hiç yaratamayan gibi olur mu? Bilginizi kullanmaz mısınız? وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız sayıp bitiremezsiniz. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ Allah, neyi gizlediğinizi ve neyi açığa vurduğunuzu bilir. وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَۜ Allah ile aralarına koyup dua ettikleri, hiçbir şey yaratamazlar. Onların kendileri yaratılmıştır. اَمْوَاتٌ غَيْرُ اَحْيَٓاءٍۚ وَمَا يَشْعُرُونَۙ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ۟ Onlar diri değil, ölüdürler. Ne zaman diriltileceklerinin farkında bile değillerdir. اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Ahirete inanmayanların kalpleri, kendilerini yalanlar. Onlar, kibirli kimselerdir. لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ Şüphesiz Allah, onların neyi gizlediklerini ve neyi açığa vurduklarını bilir. O, kibirli kimseleri sevmez. وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۙ قَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۙ Onlara “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulsa “Bunlar, öncekilerin yazıları[*]!” derler. [*] Şunu demiş oluyorlar Allah’ın indirdiği iddia edilen şeyler, öncekilerin yazılarından başkası değildir. Kur’an’ın önceki kitaplardan ya da kimi rivayetlerden derlendiği iddiası da bu kapsama girer. En’am 6/25, Enfal 8/31, Müminun 23/83, Furkan 25/5, Neml 27/68, Ahkaf 46/18, Kalem 68/15, Mutaffifin 83/13. Esâtîr أَسَاطِيرُ, aslı astarı olmayan yazılar anlamına gelir El-Ayn. Ayette geçen esâtîr أَسَاطِيرُ kelimesi, bir şeye hiza vermek, saf tutturmak” anlamına gelen satr سطر kökünden türemiştir. Aynı kökle ilişkili olan musaytir مُصَيْطِر kelimesi de “kişileri hizaya sokan” anlamında kullanılır. Bir şeyi hizalamaya yarayan cetvel, satır, mala gibi kelimelerin Arapça karşılıkları da bu kökten türetilmiştir Gaşiye 88/22. Satara سَطَرَ fiilinin “yazı yazmak” anlamına da gelmesi, harflerin hizaya sokulması, anlamlı bir şekilde sıralanması sebebiyledir. Kur’an’da bu kökten fiil ile kalemin yazdıklarına yemin edilmekte Kalem 68/1, yine bu kökten türeyen mestûr مَسْطُور kelimesi ile satırlara dökülmüş, yani kayda geçmiş bir kitabın önemine dikkat çekilmektedir Tûr 52/2, İsrâ 17/58, Ahzab 33/6. Dokuz yerde geçen esâtîru’l-evvelîn أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ ifadesi, Kur’an’da anlatılanların yeni olmadığını, önceki kitaplarda zaten var olduğunu ifade etmek için kafirler tarafından kullanılmıştır. لِيَحْمِلُٓوا اَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۙ وَمِنْ اَوْزَارِ الَّذ۪ينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ۟ Böylece kıyamet /mezardan kalkış[*] günü hem kendi günahlarının tamamını hem de saptırdıkları bilgisiz kimselerin günahlarından yüklenirler. Bakın ne kötü yük yükleniyorlar! [*] Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür. قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ Onlardan öncekiler de planlar kurmuşlardı. Allah da yapılarını temelden sarsmış, tavanları tepelerine çökmüştü. Azap onlara hiç beklemedikleri yerden gelmişti. ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُخْز۪يهِمْ وَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ ف۪يهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ Sonra kıyamet /mezardan kalkış günü Allah, onları rezil edecek ve “Uğrunda bölündüğünüz ortaklarım nerede?” diyecek. Kendilerine bilgi verilmiş olanlar[*] şöyle diyecekler “Bugün bütün rezillik ve bütün kötülükler kâfirlerin üstündedir.” [*] Bunlar, hesap günü, her toplumun içinden getirilecek olan şahitlerdir Nisa 4/41-42, Hud 11/18. اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْۖ فَاَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُٓوءٍۜ بَلٰٓى اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Onlar, meleklerin, yanlışlar içinde iken vefat ettireceği[*] kimselerdir. Hemen teslimiyet gösterir ve “Biz kötü bir şey yapmadık ki!” derler. Hayır, ne yaptığınızı Allah iyi biliyor. [*] Zümer 39/42’ye göre vefat, işi biten ruhun bedenden ayrılmasıdır. Allah ruhu iki şekilde vefat ettirir, biri uykuya daldığında diğeri de öldüğünde olur. Ruh, bilgisayarın işletim sistemi gibi bütün bilgileri korur. Onun için Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu koruma altına alır. Uyuyan insanın ruhu, uyandığında, ölenin ruhu da vücut yeniden yaratıldığında geri döner Müminûn 23/100 ve Tekvîr 81/7. فَادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ Onlara şöyle denecektir “Ölümsüz olarak kalmak üzere Cehennem’in kapılarından girin!” Büyüklük taslayanların yerleşecekleri yer ne kötüdür[*]. [*] Zümer 39/72, Mümin 40/76. وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا خَيْرًاۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ Yanlışlardan sakınanlara da “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulunca, “Hayırlı olanı!” derler. Bu dünyada iyilik eden iyilik bulur. Ahiret yurdu elbette daha iyidir. Müttakilerin /yanlışlardan sakınanların son yurdu ne güzeldir! جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَۜ كَذٰلِكَ يَجْزِي اللّٰهُ الْمُتَّق۪ينَۙ Orası Adn cennetleridir[1*]. Oraya gireceklerdir. İçlerinden ırmaklar akacak, orada arzuladıkları her şey onların olacaktır[2*]. Allah, müttakileri /yanlışlardan sakınanları işte böyle ödüllendirir. [1*] Ahiretteki Cennet, “Adn cennetleri” olarak nitelenir Meryem 19/60-63. Bir diğer niteleme biçimi de “Firdevs”tir Kehf 18/107-108, Müminun 23/1-11. [2*] Enbiya 21/102, Furkan 25/16, Yasin 36/57, Zümer 39/34, Fussilet 41/31, Şura 42/22, Kaf 50/35. اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Onlar, meleklerin, iyi durumda iken vefat ettireceği kimselerdir. Onlara şöyle derler “Selam size /artık güvendesiniz! Yapmış olduğunuz şeylerin karşılığı olarak cennete girin!.” هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ اَمْرُ رَبِّكَۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ Bunlar Meleklerin gelmesi veya Rablerinin /Sahiplerinin emrinin gelmesi dışında bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah bunlara yanlış yapmaz, bunlar yanlışı kendilerine yaparlar. فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ Yaptıkları kötülükler başlarına geldi. Hafife aldıkları azap onları çepeçevre kuşattı. وَقَالَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ Şirke düşenler /Allah’ı ikinci sıraya koyanlar şöyle derler “Allah farklı bir tercihte bulunsaydı[*] biz de atalarımız da onun dışında hiçbir şeye kulluk etmez, onun haram kıldığından başka hiçbir şeyi de haram saymazdık.” Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Elçilere düşen, açık bir tebliğ /bildirmeden başka nedir ki! [*] Şâe شاء fiili ile ilgili olarak bkz. Nahl 16/2. ayetin dipnotu. وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللّٰهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُۜ فَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ “Kulluğu Allah’a yapın ve tağutlardan[1*] uzak durun!” desinler diye her topluma bir elçi gönderdik[2*]. Onların içinden, Allah’ın yoluna kabul ettiği kimseler de oldu, sapıklığı hak etmiş olanlar da. Yeryüzünü gezip dolaşın da yalana sarılanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın. [1*] Tağut, haddini aşmakta ileri giden insan ve cin şeytanlarıdır. Bunlar, yoldan çıkmakla kalmaz ayetleri ya yok sayarak ya da anlamlarını bozarak başkalarının da haddini aşmasına ve yoldan çıkmasına sebep olurlar Bakara 2/256, 257; Nisa 4/51, 60, 76; Maide 5/60; Zümer 39/17. [2*] Yunus 10/47. اِنْ تَحْرِصْ عَلٰى هُدٰيهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ يُضِلُّ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ Yola gelmelerini ne kadar istersen iste, Allah, sapık saydığı kişiyi[1*] yola getirmez[2*]. Onların yardımcıları da olmaz. [1*] A’raf 7/186, Ra’d 13/27. [2*] Kehf 18/6, Şuara 26/3, Kasas 28/56. وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَمُوتُۜ بَلٰى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۙ “Allah ölen kimseyi tekrar diriltmez” diye var güçleriyle Allah’ın adıyla yemin ettiler. Hayır diriltecektir! Bu, Allah’ın verdiği sözdür, mutlaka gerçekleşecektir[*]. Ama insanların çoğu bunu bilmez. [*] İsra 17/51, Enbiya 21/104, Tegabun 64/7. لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذ۪ي يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِب۪ينَ Diriltecek ki, hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyleri onlara açıklasın ve kafirlik edenler /ayetleri görmezlikte direnenler, yalancı olduklarını öğrensinler. اِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ اِذَٓا اَرَدْنَاهُ اَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟ Bir şeyin olmasını istediğimizde, onun için sözümüz sadece “Ol!” demektir. Sonra o şey oluşur[*]. [*] Bakara 2/117, Yasin 36/82, Mü’min 40/68. Bu ayete, “ol der, hemen olur” şeklinde meâl verilir. Allah her şeyi bir ölçüye göre yarattığından Kamer 54/49 o emirle, sadece oluşum başlar. Mesela Allah, bir çocuğun olmasını murad ettiğinde emri, döllenme öncesinde verir ve çocuk oluşmaya başlar Al-i İmran 3/59, Meryem 19/35, İnsan 76/1-2. وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَۙ Haksızlığa uğradıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri[1*] dünyada, kesinlikle güzel yerlere yerleştiririz[2*]. Bunların ahiretteki ödülü daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalar. [1*] Hicret sözlükte, kişinin bir şeyden bedeniyle, diliyle veya kalbiyle uzaklaşmasıdır Müfredat. Bir müslümanın, istenmediği bir yerden bedeniyle uzaklaşması Nisa 4/97, Enfal 8/72-75; babası, annesi, eşi veya kendine yakın gördüğü kişilerin kafir olmalarından dolayı kalbiyle uzak kalması da hicrettir Âl-i İmran 3/28, Nisa 4/138-144, Tevbe 9/23-24, Müzzemmil 73/10 [2*] Nisa 4/100, Hac 22/58-59. اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ Onlar, sabırlı olan /duruşunu bozmayan ve Rablerine güvenip dayanan kimselerdir. وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ Senden önce de elçi olarak gönderdiklerimiz, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkası değildi[1*]. Bilmiyorsanız o Zikrin[2*] /önceki kitapların uzmanlarına sorun[3*]. [1*] Bu ve Yusuf 12/109, Enbiya 21/7 ayetler gayet açık olduğu halde, farklı yorumlar yaparak kadın nebiler de bulunduğunu iddia edenler mevcuttur. Bu iddia, Musa aleyhisselamın annesine “vahyedildiğini” Kasas 28/7-9 ve Meryem annemizi “Allah’ın seçtiğini” Al-i İmran 3/42 bildiren ayetler nedeniyle ortaya atılmıştır. Oysa Kur’an’da arıya da vahyedildiği bildirilir Nahl 16/68. Nebilere bildirilen vahiy ile diğer insan ve varlıklara bildirilen arasındaki fark, nebilere inen vahyin insanlara tebliğ edilmesi mecburiyetinin bulunmasıdır. Musa’nın annesine yapılan vahiy, onun bir karar vermesi için yalnızca kendisine yapılan ilhamdır. Allah herkesle ilham yoluyla konuşur Şems 91/8-10. Meryem annemizin “seçildiği” ibaresi ise, onun çağdaşı olan kadınlardan faziletli olduğunu bildiren ifadeyle devam eder. Kur’an’da “Allah seçti” ifadesi yalnızca nebiler için kullanılmamıştır. Bakara Suresi 247. ayette komutan yapılan Talut için de “Allah onu seçti” denmiş olması, Meryem’in seçildiği ifadesinin nebiliğe işaret etme zorunluluğu olmadığını gösterir. Bu yüzden, ayetin metnine muhalif olan kadın nebilerin varlığı iddiası kabul edilemez. [2*] Zikir, hem önceki kitapların hem de Kur’an’ın ortak adıdır Nahl 16/43-44, Enbiya 21/7-8, 24. Ehl-i zikir de o kitapta uzmanlaşmış kişi demektir. [3*] Yusuf 12/109, Enbiya 21/7. بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِۜ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ اِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ O elçileri açık belgelerle /mucizelerle ve zeburlarla[1*] gönderdik. Kendilerine indirilenin ne olduğunu o insanlara açık açık anlatasın diye o Zikri sana da indirdik[2*]. Belki düşünürler. [1*] Zebûrlar diye meal verdiğimiz ez-Zübür الزُّبر, zebûr’un çoğuludur, hikmet dolu kitaplar anlamındadır ez-Zeccâ, Meânî’l-Kur’ân ve İ’râbuhu. Al-i İmrân 3/81’de bütün nebîlere kitap ve hikmet verildiği açıklandığı için bu ayetteki zübür’ün, hikmet dolu kitaplar dışında bir anlamı olamaz. Kelime, Şuarâ 26/196, Fatır 35/25 ve Kamer 54/43’te aynı anlamı ifade etmektedir. Bu zebûrlardan biri de Davut aleyhisselama verilmiştir. Nisa 4/163, İsra 17/55 Zebûr, Davut aleyhisselama verilen kitabın özel ismi olmadığı için ez-Zebûr şeklinde geçmemektedir. Kelime, ez-Zebûr şeklinde elif lâmlı olarak sadece Enbiyâ 21/105’te geçer ve Davut aleyhisselam da dahil bütün nebîlere verilen kitapları ifade eder. Ayrıca Enbiya 21/105’in dipnotuna bkz. [2*] Bu ayet, Nebîmize Kur’an’ı açıklama yetkisi verildiğine delil gösterilir. Oysa burada Nebimize verilen görev açıklama değil, kendine gelen zikri açıkça ortaya koymasıdır. Böylece kitaptan hiçbir şey gizli kalmayacaktır. Zaten Maide 5/15. ayet, teybinin açıklama değil, gizleneni ortaya çıkarma anlamında olduğunu göstermektedir. Buna göre bu ayette de kitabın tebyin edilmesi, hiçbir şeyin gizlenmemesi, herşeyin açıkça ortaya konması anlamındadır Al-i İmran 3/187. اَفَاَمِنَ الَّذ۪ينَ مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَۙ Kötülükler planlayanlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmesine veya fark edemeyecekleri bir yerden azap gelmesine karşı güvende midirler? اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ Yahut dönüp dolaşırken onları yakalamasına karşı güvenceleri mi var? Onlar kaçıp kurtulamazlar. اَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلٰى تَخَوُّفٍۜ فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ Ya da korkuta korkuta yakalamasına karşı güvenceleri mi var[*]? Ama sizin Rabbiniz pek şefkatlidir ve ikramı boldur. [*] Araf 7/97-99. اَوَلَمْ يَرَوْا اِلٰى مَا خَلَقَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍ يَتَفَيَّؤُ۬ا ظِلَالُهُ عَنِ الْيَم۪ينِ وَالشَّمَٓائِلِ سُجَّدًا لِلّٰهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ Allah’ın yarattığı şeylere bakıp ibret almadılar mı? Gölgeleri, Allah’a secde ederek sağa ve sollara dönerler[1*]. Onlar Allah’ın önünde eğilirler[2*]. [1*] Doğu tarafını solumuz alırsak Güneş doğunca gölgeler sağa doğru arkasından sola yani doğuya doğru kaymaya başlar.. Bu kayış, güneş batana kadar sürer. Bu sebeple sağ tekil, sol ise çoğul kullanılmıştır. [2*] Ra’d 13/15, Hac 22/18, وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مِنْ دَٓابَّةٍ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ Göklerde ve yerde olan hareketli canlılar ve melekler, büyüklenmeden Allah’a secde ederler. يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ۟ Onlar üzerlerinde egemen olan Rablerinden korkar, kendilerine emredileni yaparlar. وَقَالَ اللّٰهُ لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِۚ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ Allah dedi ki “İki ilah edinmeyin. İlah tektir, o halde yalnız benden korkun.” وَلَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَهُ الدّ۪ينُ وَاصِبًاۜ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَتَّقُونَ Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. Din de daima ona aittir[*]. Siz Allah’tan başkasından mı sakınıyorsunuz? [*] Yusuf 12/40, Zümer 39/3. وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ ثُمَّ اِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَاِلَيْهِ تَجْـَٔرُونَۚ Elinizdeki her nimet Allah’tandır. Başınıza bir sıkıntı gelince de sadece ona yalvarıp yakarırsınız. ثُمَّ اِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنْكُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْكُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ Ama sıkıntınızı giderir gidermez içinizden birtakımı Rablerine ortak koşar. لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ Bunu, kendilerine verdiğimizi görmezden gelmek için yaparlar[*]. Bir süre daha yararlanın; ileride öğreneceksiniz. [*] Allah ile araya koyup kutsal saydıkları varlıkların sıkıntılarını giderdiğini söylemeye başlarlar Ankebut 29/65, Lokman 31/32. وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَص۪يبًا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْۜ تَاللّٰهِ لَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ Bir de kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir şeyden haberi olmayan[1*] ilahlarına pay ayırırlar[2*]. Vallahi uydurduğunuz şeylerden dolayı kesinlikle sorguya çekileceksiniz. [1*] A’raf 7/194-195, Yunus 10/29, Nahl 16/21-22, Hac 22/71. [2*] En’am 6/136. وَيَجْعَلُونَ لِلّٰهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُۙ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ Allah'ın kızları olduğu yakıştırmasını yapıyorlar[*], -o bundan uzaktır- çok istedikleri erkekleri ise kendilerine yakıştırıyorlar. [*] Melekleri Allah’ın kızı sayıp ilah ediniyorlar Saffat 37/149, 153, Zuhruf 43/19, Tûr 52/39, Necm 53/21-22, 27-28. وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِالْاُنْثٰى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظ۪يمٌۚ Onlardan birine kız çocuğu müjdesi verilince üzüntüsünü belli etmemeye çalışırken yüzü simsiyah kesilir[*]. [*] Zuhruf 43/17-18. يَتَوَارٰى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُٓوءِ مَا بُشِّرَ بِه۪ۜ اَيُمْسِكُهُ عَلٰى هُونٍ اَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ Müjdelendiği şeyin ona göre kötü olmasından dolayı halkından gizlenir. Şimdi, aşağılanmayı göze alıp çocuğu tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün[*]? Bakın, vardıkları karar ne kötüdür! [*] Tekvir 81/8-9. لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِۚ وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰىۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ Ahirete inanmayanlarda kötülüğün örnekleri olur[1*]. En yüce örnekler ise Allah’ın verdiği örneklerdir[2*]. O daima üstün olan ve bütün kararları doğru olandır. [1*] A’raf 7/177. [2*] Rum 30/27. وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَٓابَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ Allah, yaptıkları yanlışlardan dolayı insanları hemen yakalasaydı yeryüzünde kimseyi canlı bırakmazdı[1*]. Ama Allah, onlara belirlenmiş ecellerine[2*] kadar süre tanır. Ecelleri gelince bir an bile erteleyemezler[3*]. Onu, öne de alamazlar[4*]. [1*] İbrahim 14/42, Kehf 18/58, Fatır 35/45. [2*] Bkz. Enam Suresi 6/2. ayet ve dipnotu [3*] Biz bir şeyi irade etsek bile onu, Allah, ayrı bir varlık olarak yaratmadan hiçbir şey yapamayız. Araf 7/54, Tevbe 9/51, Hadid 57/22 Tekvir 81/29 [4*] A’raf 7/34, Hicr 15/5, Nahl 16/61, Müminun 23/43, Ankebut 29/53. وَيَجْعَلُونَ لِلّٰهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ اَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ اَنَّ لَهُمُ الْحُسْنٰىۜ لَا جَرَمَ اَنَّ لَهُمُ النَّارَ وَاَنَّهُمْ مُفْرَطُونَ Hoşlanmadıkları şeyleri Allah’a yakıştırırlar. En güzeli bizim olacak’ diyerek dillerinin yalana alışmış olduğunu açık ederler[1*]. Şüphe yok ki onların payına düşen ateştir ve orada bırakılıp unutulacaklardır[2*]. [1*] Kehf 18/36, Fussilet 41/50. [2*] Araf 7/51, Secde 32/14, Casiye 45/34. تَاللّٰهِ لَقَدْ اَرْسَلْنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ Vallahi senden önceki toplumlara da elçiler göndermiştik ama şeytan onlara, yaptıklarını süslü gösterdi. Şeytan, dünya hayatında[1*] onların dostudur. Onların hak ettiği, acıklı bir azaptır[2*]. [1*] El-yevm الْيَوْمَ ’deki el ال takısı muzafun ileyhten ıvazdır isim tamlamasındaki tamlayanın yerine geçmiştir; yevm’ud- dünya = dünya hayatı anlamındadır. [2*] En’am 6/42-44. وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ اِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا ف۪يهِۙ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ Bu Kitabı sana sadece anlaşmazlığa düştükleri konuları onlara açık açık anlatasın, inanıp güvenen bir topluluk için de rehber ve ikram olsun diye indirdik[*]. [*] Ankebut 29/51, Zümer 39/41. وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟ Allah, gökten su indirir, onunla yeryüzünü ölümünden sonra canlandırır. Bunda, söz dinleyen bir topluluk için kesin ayet /belge vardır. وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِب۪ينَ En’âmda /koyun, keçi, sığır ve devede[1*] sizin için elbette dersler vardır Karınlarındaki, fers[2*] ile kanın ayrışmasından[3*] oluşan ve içenlerin boğazından kayıp giden saf bir sütü size içiririz[4*]. [1*] En’am 6/143-144. [2*] Fers; hazmedilen gıdaların bağırsaklardan süzülüp kana karışmış haline denir. Oradan karaciğere gelir, işlenir ve vücuda dağılır. Hücreler, bu fers ile beslenir. Fers, doğum yapmış bir memelinin memesine gelince meme onu kandan ayırır ve özel bir sıvı salgılayarak süt haline getirir. Kan ve fers aslında pistir. Bunlar yalın halde yenmez içilmez. Ama Allah Teâlâ bu iki pis maddeyi önce ayırır sonra bir sıvı ile fersin kimyasını değiştirir. Sonra mucize içecek olan süt meydana gelir. [3*] Ulaşabildiğimiz tefsir ve meallerde ayetin “min beyni fersin ve demin” cümlesine “kan ile fışkı arasından” diye anlam verilmiştir. “Beyn” kelimesine “arasında” yani “vast” anlamı verilebilir ama onun asıl anlamı “ayırmak” yani “firak”tır. Bu ayet için uygun olan firak anlamıdır. [4*] Mü’minun 23/21, Yasin 36/73. وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Hurma ve üzüm ürünlerinden sarhoşluk veren içki[*] ürettiğiniz gibi güzel rızık da elde edersiniz. Aklını kullanan bir topluluk için bunda kesin bir ayet /belge vardır. [*] Bakara 2/219, Maide 5/90-91. وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ Rabbin bal arısına şunu vahyetmiştir “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptığı kovanlardan kendine evler edin. ثُمَّ كُل۪ي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُك۪ي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًاۜ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ ف۪يهِ شِفَٓاءٌ لِلنَّاسِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ Sonra ürünlerin hepsinden ye ve Rabbinin senin için kolay kıldığı yollara gir.” Arıların karnından değişik renklerde bir sıvı / bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. İşte bunda düşünen bir topluluk için kesin bir ayet / belge vardır. وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفّٰيكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ۟ Sizi yaratan sonra vefat[1*] ettirecek olan Allah’tır. Kiminiz ömrünün en düşkün çağına kadar yaşatılır, bildiğini bilemez hale gelir. Her şeyi bilen ve ölçüyü koyan Allah’tır[2*]. [1*] Her insanda iki nefis vardır; birincisi bedeni, ikincisi ruhudur. Ana rahminde döllenmiş yumurtadan yaratılan bedene ruhun üflenmesi, bütün organların tamamlanmasından sonra olur. Böylece insan, dinleyebilen, basiret ve gönül sahibi olan farklı bir canlı türü haline gelir Müminûn 23/12-14, Secde 32/7-9. Canlılığın son bulması ölüm mevt, ruhun bedenden alınması vefattır. Allah insanı iki şekilde vefat ettirir biri uyuyunca, diğeri de ölünce olur. Ruh, bilgisayarın işletim sistemi gibi bütün bilgileri korur. Onun için Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu koruma altına alır. Uyuyan insanın ruhu, uyandığında; ölen kişinin ruhu ise vücut yeniden yaratıldığında geri döner Müminûn 23/100, Zümer 39/42 Tekvîr 81/7. [2*] Hac 22/5, Rum 30/54. وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِي الرِّزْقِۚ فَمَا الَّذ۪ينَ فُضِّلُوا بِرَٓادّ۪ي رِزْقِهِمْ عَلٰى مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَهُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌۜ اَفَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ Allah rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kılmıştır. Üstün kılınanlar, ellerindeki rızıkları hakimiyetleri altındakilere verip de onları kendileri ile o rızıkta eşit yapacak değildir[1*]. Allah’ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar[2*]? [1*] Hiç kimse yanındaki esiri kendisi ve ailesiyle eşit konumda tutmaz. Onların ihtiyaçlarını karşılama konusunda nebîmizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir Elerinizin altındaki esirler ailenizin fertleri ve kardeşlerinizdir. Onları hâkimiyetinize veren Allah’tır. Allah kimin hâkimiyetine kardeşini vermişse yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin ve ağır işler yüklemesin, yükleyecekse ona yardım etsin.” Buhârî İman/22 babu’l-meâsı min emr’il-cahiliye Nitekim Nur 24/58’de esirlerin aile içinde rahatça dolaşabilecekleri hükme bağlanmıştır. Benzer şekilde, Allah da kendi yarattığı kullarla hakimiyetini paylaşacak değildir. Öyleyse Allah’a ortak varlıklar uydurmayın. [2*] Rum 30/28, Zuhruf 43/32. وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَن۪ينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّٰهِ هُمْ يَكْفُرُونَۙ Size kendi türünüzden eşler[1*] var eden, eşlerinizden de çocuklar ve torunlar var eden, size temiz rızıklar veren Allah’tır. Batıla güvenip de Allah’ın nimetlerini görmezlikten mi geliyorsunuz[2*]? [1*] Rum 30/21. [2*] İltifat, bkz Nahl 16/16. ayetin dipnotu. وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـًٔا وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ Onlara göklerden ve yerden herhangi bir rızık verme yetkisi olmayan, buna gücü de yetmeyen varlıkları Allah ile aralarına koyup ona kulluk ediyorlar[*]. [*] Ankebut 29/17, Fatır 35/3, Mülk 67/21. فَلَا تَضْرِبُوا لِلّٰهِ الْاَمْثَالَۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ Allah’ı bir şeye benzeten örnekler vermeyin[*]. Allah bilir, siz bilmezsiniz. [*] Biz Allah’ı hayalimizde canlandıramayız. Bizim Allah ile ilgili bilgimiz O’nun bize Kur’an’da kendi hakkında bildirdiği kadardır. Bunun ötesinde yorumlar ve benzetmeler yapmak batıldır. Mesela hurafeciler Allah’ı devlet başkanına benzeterek kendilerinin de vali, kaymakam veya muhtar gibi onun bazı yetkilerine sahip kimseler olarak kabul edilmelerini sağlamak isterler. Bu, şirktir. Allah Teala, insanların yapacağı her tür benzetmeden uzaktır. ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا عَبْدًا مَمْلُوكًا لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًاۜ هَلْ يَسْتَوُ۫نَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Allah şöyle bir örnek veriyor Hâkimiyet altında olup hiçbir şeye gücü yetmeyen bir köle ile kendine güzel rızık verdiğimiz ve onu gizli-açık infak eden /hayra harcayan hür kişi hiç aynı olur mu?[1*] Her şeyi mükemmel yapmak Allah’a özgüdür[2*] ama onların çoğu bunu bilmez[3*]. [1*] Bunlar bir olmazsa Allah ile uydurduğunuz ilahlar nasıl bir olur. [2*] Hamd, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Her şeyi mükemmel yapmak Allah’a özgüdür” demek, en üstün övgüdür. Övgünün bir diğer çeşidi olan “şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için güzel’ yerine mükemmel’ kelimesini kullandık. [3*] Rum 30/28, Zümer 39/29. وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلَيْنِ اَحَدُهُمَٓا اَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلٰى مَوْلٰيهُۙ اَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍۜ هَلْ يَسْتَو۪ي هُوَۙ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِۙ وَهُوَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟ Allah size iki kişiyi daha örnek veriyor Biri; bir şeye güç yetiremeyen, velisine yük olmuş, nereye yönlendirilse iyi bir sonuç elde edemeyen, iki lafı bir araya getiremeyen kişidir. Onunla, doğru yolda olup herkesin adil ve dengeli davranmasını emreden kişi bir olur mu? وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ Göklerin ve yerin gaybı /gizlisi saklısı Allah’ın bilgisi dahilindedir[1*]. O saatin /kalkış saatinin oluşu, göz açıp kapayıncaya kadar, belki daha da yakındır[2*]. Allah her şeye bir ölçü koyar. [1*] Maide 5/109, En’am 6/59, Hud 11/123, Neml 27/65, Cin 72/26-28. [2*] Ölüm ile uyku, insan açısından aynıdır. Zümer 39/42 Uyurken kapanan göz, uyanınca açılır. Ölürken kapanan göz de yeniden dirilince açılır. Her ikisi de gözü kapayıp açmadır. İnsan bu arada geçen sürenin farkında olmaz. Bakara 2/259, Kehf 18/19, Yasin 36/51-52 وَاللّٰهُ اَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ Allah sizi annelerinizin karınlarından, siz hiçbir şey bilmezken çıkardı. Bununla beraber sizde[*] işitme, görme basiret özellikleri ve gönüller oluşturdu ki görevlerinizi yerine getiresiniz. [*] Secde 32/7-9, Müminun 23/14. اَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ ف۪ي جَوِّ السَّمَٓاءِۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا اللّٰهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ Boyun eğdirilmiş şekilde gökyüzünde uçan kuşları görmediler mi? Onları orada Allah’tan başkası tutamaz[*]. İşte bunda inanan bir topluluk için ayetler /belgeler vardır. [*] Mülk 67/19. Orada Allah’ın koyduğu kanuna göre uçmaktadır. وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثًا وَمَتَاعًا اِلٰى ح۪ينٍ Allah evlerinizi sizin için dinlenme yeri kıldı. En’âm cinsi hayvanların[*] derisinden, göçtüğünüz gün ve konakladığınız gün kolayca taşıyabileceğiniz evler çadırlar; yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından da bir süre yararlanacağınız ev eşyalarını ve diğer ihtiyaçlarınızı üretme imkanı verdi. [*] En’âm, koyun, keçi, sığır ve deve anlamına gelir. En’âm 6/144 وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ اَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمُ الْحَرَّ وَسَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمْ بَأْسَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ Allah, yarattığı şeylerden size gölgeler oluşturdu. Dağlarda korunaklar oluşturdu. Sizi sıcaktan koruyan giyecekler ile çatışmalarda koruyan giyecekler yapma imkanı oluşturdu. Allah size olan nimetini böyle tamamlar, belki ona teslim olursunuz. فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ Yüz çevirirlerse çevirsinler. Sana düşen sadece tebliğ /ayetleri bildirmektir[*]. [*] Maide 5/67. يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللّٰهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَاَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ۟ Allah’ın nimetini tanırlar, sonra da onları inkar ederler. Onların çoğu kâfirdir. وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ Hayatlarını yanlışlar içinde geçirmiş olanlar, o azabı gördükleri zaman da ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine süre verilecektir[*]. [*] Bakara 2/162, Âl-i İmrân 3/88, En'am 6/8, Enbiya 21/40. وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ Şirke düşmüş olanlar, Allah’a ortak saydıklarını gördüklerinde derler ki “Rabbimiz! Ortak sayıp senden önce yardıma çağırdıklarımız işte bunlardır.” Onlar hemen söze karışır ve “Sizler kesinlikle yalancısınız.” derler[*]. [*] Meryem 19/82, Ahkaf 46/4-6. وَاَلْقَوْا اِلَى اللّٰهِ يَوْمَئِذٍۨ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ O gün hepsi Allah’a teslimiyet gösterir; uydurdukları ortaklar da kendilerinden uzaklaşmış olur. اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ Kâfirlik eden /ayetleri görmezlikte direnen ve başkalarını Allah’ın yolundan çevirenlerin azaplarının üzerine, bozgunculuk yapmalarına karşılık, bir azap daha katacağız[*]. [*] A’raf 7/44-51. وَيَوْمَ نَبْعَثُ ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا عَلَيْهِمْ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَه۪يدًا عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ۟ Her toplumdan kendilerine bir şahit çıkardığımız gün, seni de bunlara şahit getiririz[1*]. Bu kitabı sana, her şeyi açıklasın[2*]; bir rehber, bir ikram ve tam teslim olanlara bir müjde olsun diye indirdik. [1*] Nisa 4/41-42. [2*] Yusuf 12/111. اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ Allah; adil olmayı, güzel davranmayı , yakınlara veren el olmayı emreder. Cinsel günahları[1*], kötü işleri ve hakka tecavüzü yasaklar[2*]. Allah size öğüt verir, belki bilginizi kullanırsınız. [1*] Cinsel günahlar’ diye tercüme ettiğimiz kelime fahşa’dır. Fahşa ile fahişe kelimelerinin ikisi de mastardır ve aynı anlamdadır Araf 7/28. Mastar olduğu için çoğul anlamı da verilebilir. Bu ayette kelimeye çoğul anlamı vermemiz, Necm 53/32’den dolayıdır. [2*] Al-i İmran 3/134-136, Nisa 4/31, A’raf 7/80-81, İsra 17/32, Necm 53/32 وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْك۪يدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ Antlaşma yaptığınızda Allah’a karşı yükümlülüğünüzü yerine getirin[*]. Yani Allah’ı kendinize kefil tutarak yeminlerinizi sağlamlaştırmanızın ardından onları bozmayın. Allah ne yaptığınızı bilir. [*] “... Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluk doğurur.” İsra 17/34 وَلَا تَكُونُوا كَالَّت۪ي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثًاۜ تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ اَنْ تَكُونَ اُمَّةٌ هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍۜ اِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّٰهُ بِه۪ۜ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ Bir toplum diğer toplumdan daha çok diye[1*] yeminlerinizi aranıza sokulmuş önemsiz bir şey sayarak ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra söken kadın gibi olmayın. Allah sizi bu şekilde zor bir imtihana sokar. Kıyamet /mezardan kalkış[2*] günü, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları size elbette bildirecektir. [1*] Bu çokluk sayı, zenginlik, itibar, güç ve diğer konularda olabilir. [2*] Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür. وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَلَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Tercihi Allah yapsaydı hepinizi tek bir ümmet haline getirirdi[1*]. Ama Allah, sapıklığı tercih edeni sapık sayar, doğru yolu tercih edeni[2*] de yoluna kabul eder. Yaptıklarınızdan elbette sorguya çekileceksiniz. [1*] Birinizi diğerinizden ayırmaz, hepinizi mümin yapardı. Maide 5/48. [2*] Şâe شاء fiili ile ilgili olarak bkz. Nahl 16/2. ayetin dipnotu. وَلَا تَتَّخِذُٓوا اَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُوا السُّٓوءَ بِمَا صَدَدْتُمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَلَكُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ Yeminlerinizi aranıza sokulmuş önemsiz bir şey saymayın[*]; yoksa ayağınız sağlam basmışken kayıverir ve Allah’ın yolundan çıkmanızın kötülüğünü tadarsınız. Sizin için büyük bir azap da vardır. [*] Bakara 2/224, Tahrim 66/1-2, وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ Allah’a karşı yükümlülüğünüzü geçici bir çıkar karşılığında satmayın. Bilseniz Allah katında olan sizin için hayırlıdır. مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍۜ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Sizin yanınızda olanlar tükenir, Allah’ın yanında olanlar ise kalıcıdır. Sabırlı davrananların /duruşunu bozmayanların ödülünü, kesinlikle yaptıklarının en güzeline göre veririz. مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيٰوةً طَيِّبَةًۚ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Erkek olsun, kadın olsun, kim mümin olarak iyi iş yaparsa ona mutlaka güzel bir hayat yaşatırız. Ödüllerini de kesinlikle yaptıklarının en güzeline göre veririz. فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ Kur’ân okuduğun zaman kovulmuş şeytandan[*] Allah’a sığın. [*] Şeytan, doğru yoldan uzaklaşan ve o yolda olanlara düşmanlık eden insan ve cinleri ifade eder. En'am 6/112-113, Nas 114/1-6 Kovulmuş şeytanlar, gözümüzle göremediğimiz cin şeytanlarıdır. Saffât 37/6-10 اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ Zaten şeytanın, inanıp güvenen ve Rablerine dayananlara boyun eğdirecek bir gücü[*] yoktur. [*] İbrahim 14/22, Hicr 15/42 اِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِه۪ مُشْرِكُونَ۟ Şeytanın sadece onu dost edinenler ile Allah’a ortak koşanlar üzerinde boyun eğdirecek gücü vardır. وَاِذَا بَدَّلْنَٓا اٰيَةً مَكَانَ اٰيَةٍۙ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مُفْتَرٍۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimizde -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- “Sen sadece iftiracısın.” derler. Aslında onların pek çoğu bilmez[*]. [*] Bir ayeti bir başka ayetle değiştirmek, hayırlısı ile nesih olabileceği gibi misliyle nesih de olabilir. “Sen sadece iftiracısın.” derken “Sen; Tevrat ve İncil’den alıp, bunlar bana indi, diyorsun.” demiş olabilecekleri gibi bir ayetin hükmü yeni bir ayetle neshedilğinde de “Yeni şeyler uyduruyorsun” demiş olabilirler Bakara 2/106, Furkan 25/4-6 قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ De ki “Onu Kutsal ruh /Cebrail, Rabbinden bütün gerçekleri içerir özellikte indirdi ki inanıp güvenenlerin inancını sağlamlaştırsın, teslim olanlara bir rehber ve bir müjde olsun. وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌۜ لِسَانُ الَّذ۪ي يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُب۪ينٌ “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor.” dediklerini elbette biliyoruz. Gönderme yaptıkları kişinin dili açık ve düzgün[*] değildir. Halbuki bu Kur’an açık ve düzgün Arap dili iledir. [*] Arap olsun veya olmasın, açık ve düzgün konuşamayan kişiye Araplar “الأعجم el- a’cem” derler Müfredat. Anlaşılması zor bir dil ile kastedilen iki şey olabilir. Birincisi Arapçanın ağızlarıdır. Her dilin bir fasih hali, bir de ağızları vardır. Mesela Türkçenin fasih hali İstanbul Türkçesidir. Yazı dili ve iletişim dili olarak İstanbul Türkçesi kullanılır. Bunun yanı sıra çeşitli bölgelerde konuşma dilleri yani ağızlar vardır Karadeniz ağzı, Ege ağzı vb. Bu ağızlar fasih sayılmaz. A’cemi kelimesiyle kastedilen ikinci şey ise Arapçanın dışında kalan diğer dillerdir. Şuara 26/198, Fussilet 41/44 اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۙ لَا يَهْد۪يهِمُ اللّٰهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ Allah’ın ayetlerine inanıp güvenmeyenler var ya tövbe etmedikleri takdirde Allah onları yoluna kabul etmez. Onların hak ettiği acıklı bir azaptır. اِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ O yalanı[*], sadece Allah’ın ayetlerine inanıp güvenmeyenler uydururlar. Onlar yalancı kimselerdir. [*] Buradaki yalan, Nahl 16/103. ayette belirtilen, “Kur’an’ı Muhammed’e bir insan öğretiyor” yalanıdır. مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ Onlar, inanıp güvendikten sonra Allah’ı görmezden gelenlerdir. Sadece kalbi iman ile dolu iken bu yalanı söylemeye zorlananlar bundan istisnadır. Fakat kim inandıktan sonra gönlünü kafirliğe açarsa Allah’ın öfkesi onların üstünde olur. Onların hak ettiği büyük bir azaptır. ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ Bu, onların dünya hayatını ahirete tercih etmeleri sebebiyledir. Allah, kâfirler[*] topluluğunu yoluna kabul etmez. [*] İbrahim, 14/2-3. اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ Bunlar Allah’ın; kalpleri, dinleme yetenekleri ve görme yetenekleri üzerinde yeni bir yapı oluşturduğu kimselerdir. İşte onlar âyetleri umursamayanlardır. لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ Hiç şüphe yok ki onlar, ahirette kaybedecek olanlardır. ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ Bununla beraber senin Rabbin, sıkıntıya sokulmalarının[1*] ardından hicret eden[2*], sonra cihad eden /ellerinden geleni yapan[3*] ve sabırlı davrananların /duruşunu bozmayanların yanındadır. Elbette Rabbin bütün bunların ardından çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. [1*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır Müfredat. Kur’an’da bu kelime imtihan A’râf 7/155, aldatma A’râf 7/27, cehennem azabı Zariyât 51/10-14 ve savaş Bakara 2/216 anlamlarında kullanılmıştır. [2*] Nisa 4/97-100. [3*] Cihad جهاد, düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir Müfredat. Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır. يَوْمَ تَأْت۪ي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا وَتُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ Bir gün herkes kendini müdafaa etmek için gelecek, herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilecek ve kimseye haksızlık edilmeyecektir. وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْت۪يهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ Allah, güven ve tatmin içinde olan, rızkı her yerden bol bol gelen bir kenti örnek verir. Oranın halkı, Allah’ın nimetlerine nankörlük etti. Allah da yaptıklarına karşılık onlara, açlık ve korkuya düşme sıkıntısı çektirdi.[*]. [*] İbrahim 14/28. وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ Onlara içlerinden bir elçi geldi. Onlar onu yalancı saydılar[1*]. Bu yüzden azap onları, yanlışlar içinde iken yakaladı[2*]. [1*] Buradaki elçi, onlara Allah’ın ayetlerini anlatan kişidir En’am 6/130, Kasas 28/59. [2*] Mekke de bu ayetlerde anlatıldığı gibi güven ve tatmin ortamı içinde yaşanan bir kentti Kasas 28/57-59, Ankebut 29/67, Kureyş 106/1-4. Diğer bütün kentlerin sakinlerinin de bu olaylardan ibret alarak Allah’a karşı görevlerini yerine getirmeleri gerekir. فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًاۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ O halde siz, Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal ve temiz olanları yiyin! Yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, verdiği nimetler karşılığında görevlerinizi yerine getirin. اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ Allah size sadece kesilmeden ölmüş hayvanı, kanı[1*], domuz etini ve Allah’tan başkasının adı anılarak kesilmiş olanı haram kılmıştır[2*]. Kim çaresiz kalır da birinin hakkına saldırmadan ve ihtiyaç sınırını da aşmadan bunlardan yerse, bilsin ki Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. [1*] Sadece akmış kan haramdır, damarlarda kalan kan haram değildir En’âm 6/145. [2*] Allah’tan başkası adına kesildiği net olarak bilinmedikçe, Besmelesiz kesilen veya Müslüman olmayanların kestiği hayvanın eti haram değildir. Aksini gösteren ne bir ayet ne de hadis vardır Bakara 2/173, Maide 5/3, En’âm 6/121,145. وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ اَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هٰذَا حَلَالٌ وَهٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ Dillerinizin tanımladığı yalanlar için “Bu helaldir, bu haramdır.” demeyin, çünkü o yalanı Allah’a mal etmiş olursunuz. Kendi yalanını Allah’a mal edenler, umduklarına asla kavuşamazlar[*]. [*] A’raf 7/32, Yunus 10/59. مَتَاعٌ قَل۪يلٌۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ Ellerine geçecek olan az bir yararlanma, hak ettikleri ise acıklı bir azaptır. وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُۚ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ Yahudilere de sana daha önce anlattığımız şeyleri haram kılmıştık[*]. Biz onlara bir yanlış yapmadık; ama yanlışı onlar kendilerine yapıyorlardı. [*] Nisâ 4/160-161, En’âm 6/146, A’râf 7/163. ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ عَمِلُوا السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ Zaten senin Rabbin, kendini tutamayarak[*] kötülük işleyen, ardından da tövbe eden /dönüş yapan ve kendini düzeltenlerin yanındadır. İşte senin Rabbin bütün bunların ardından çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. [*] Ayette geçen جَهَالَةٍ cehâlet’in Türkçe karşılığı cahillik veya cahillik etmektir. Cahillik, bilmemek, cahillik etmek de yanlış iş yapmaktır. Züleyha ve diğer kadınların onu elde etmeye çalışmaları karşısında Yusuf aleyhisselamın söylediği şu sözler, cahillik etme anlamına uygun düşmektedir Yusuf dedi ki “Rabbim! Hapis benim için bunların beni çağırdıkları şeyden daha iyidir. Kadınların oyununu benden savmazsan onlara kapılırım ve cahillik edenlerden olurum.” Yusuf as kendine hakim olamamaktan korkuyordu. Allah Teâlâ kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemediği için Bakara 2/286 bu âyette gecen cehalet kelimesine “bilmeden” anlamı verilemez. اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ كَانَ اُمَّةً قَانِتًا لِلّٰهِ حَن۪يفًاۜ وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ İbrahim tek başına bir ümmetti. Allah’a boyun eğen, hep doğruya yönelen biriydi. Hiç müşriklerden Allah’ı ikinci sıraya koyanlardan olmadı. شَاكِرًا لِاَنْعُمِهِۜ اِجْتَبٰيهُ وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ O ayrıca Allah’ın nimetlerine karşı görevlerini yerine getiren biriydi. Allah da onu seçti ve doğru yola yöneltti. وَاٰتَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَۜ Ona bu dünyada bir güzellik verdik. O, ahirette de elbette iyilerden olacaktır[*]. [*] İbrahim 14/35-41. ثُمَّ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ اَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ Sana da şunu vahyettik “İbrahim’in, dini dosdoğru yaşama biçimine[*] uy! O hiç müşriklerden olmadı!” [*] Hanif, yanlışlardan uzaklaşıp tavizsiz dosdoğru olma. اِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَاِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ Cumartesi yasağı, onunla ilgili[*] ihtilafa düşenlere kondu. Senin Rabbin, kıyamet /mezardan kalkış günü, ihtilafa düştükleri ettikleri konu hakkında aralarında mutlaka hüküm verecektir. [*] Cumartesi yasağıyla ilgili Tevrat’taki hüküm şöyledir “Tanrın Rabb’in buyruğu uyarınca Şabat Cumartesi Günü’nü tut ve kutsal say. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. Ama yedinci gün bana, Tanrın Rabb’e Şabat Günü olarak adanmıştır. O gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadın kölen, öküzün, eşeğin ya da herhangi bir hayvanın, aranızdaki yabancılar dahil, hiçbir iş yapmayacaksınız. Öyle ki, senin gibi erkek ve kadın kölelerin de dinlensinler.” Tesniye 512-14. اُدْعُ اِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ Sen Rabbinin yoluna, hikmetle[*] ve güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Senin Rabbin, yolundan sapanları iyi bilir, doğru yolda olanları da iyi bilir. [*] Kur’an’dan çıkarılmış doğru hükümlerle. Bkz. Al-i İmran 3/7 ve dipnotları. وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَ Ceza vermek isterseniz size ne yapıldıysa onun dengiyle ceza verin. Ceza vermeyip sabrederseniz kuşkusuz bu, sabredenler için daha iyidir. وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ Sen sabret /duruşunu bozma. Senin sabırlı davranman /duruşunu bozmaman ancak Allah’ın yardımı ile olur. Onlar için üzülme. Kurdukları tuzaktan dolayı da için daralmasın. اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ Allah, yanlışlardan sakınanlarla ve güzel davrananlarla beraberdir. إِن تَحْرِصْ عَلَى هُدَاهُمْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي مَن يُضِلُّ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ İn tahris alâ hudâhum fe innallâhe lâ yehdî men yudıllu ve mâ lehum min nâsırînnâsırîne. in tahrıs sen çok istesen, haris olsan alâ üzere, üzerinde, ... e hudâ-hum onların hidayete ermesi fe o zaman, böylece innallâhe inne allâhe muhakkak ki Allah lâ yehdî hidayete erdirmez men kimse, kişi yudıllu dalâlette bırakır ve mâ ve şey lehum onlarındır, onlar için vardır min nâsırîne yardımcılardan bir yardımcı Abdulbaki Gölpınarlı Onları doğru yola sevketmek için üstlerine düştükçe düşsen de şüphe yok ki Allah, sapıklığı kabul edeni doğru yola getirmez ve onlara bir tek yardımcı da yoktur. Abdullah Parlıyan Onları doğru yola sevketmek için, üzerlerine düştükçe düşsen de şüphe yok ki, Allah sapıklığı kabul edeni, doğru yola getirmez ve onlara birtek yardımcı da yoktur. Adem Uğur Resûlüm! Sen, onların hidayete ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah, saptırdığı kimseyi dilemezse hidayete erdirmez. Onların yardımcıları da yoktur. Ahmed Hulusi Onların hakikate ermeleri için hırs yapsan da; Allâh, saptırdığı kimseyi hakikate erdirmez! Onların hiçbir yardımcıları yoktur. Ahmet Tekin Sen, kâfirlerin hidayete ermelerini, hak yolda olmalarını ne kadar istesen de, hak yoldan uzaklaşmalarına, dalâleti tercihlerine özgürlük tanıdığı akıllı ve sorumlu varlıkları Allah, doğru yola sevketme lütfunda bulunmaz. Onların yardım edenleri de yoktur. Ahmet Varol Sen onların hidayete ermelerini çok arzulasan da Allah saptırdığını hidayete eriştirmez. Onların yardımcıları da olmaz. Ali Bulaç Sen, onların hidayet bulmalarını ne kadar tutkuyla istesen de, Allah, şüphesiz saptırdığına hidayet vermez, onlar için yardım edecek yoktur. Ali Fikri Yavuz Ey Rasûlüm sen, o kâfirlerin hidayet bulmalarına çok istekli isen de çare yok, her halde Allah dalâlette bırakacağı kimselere hidayet vermez. Onların hiç bir yardımcısı da yoktur. Ali Ünal Ey Rasûlüm! Onların hidayete ermeleri için ne kadar hırs gösterip gayret ortaya koyarsan koy, şurası bir gerçek ki Allah, hakkında sapkınlık hükmü verdiği kimseyi hidayete erdirmez ve böyleleri için onları Allah’a karşı koruyabilecek hiçbir yardımcı da yoktur. Bayraktar Bayraklı Rasûlüm, sen onların hidayete ermesine çok düşkünlük göstersen de, bil ki Allah'ın saptırdığı kimseyi kimse hidayete erdiremez. Onların yardımcıları da yoktur. Bekir Sadak Onlarin dogru yolda olmalarina ne kadar ozensen, yine de Allah, saptirdigini dogru yola iletmez. Onlarin yardimcilari da olmaz. Celal Yıldırım Sen onların doğru yola erişmelerini ne kadar çok arzu etsen, yine de Allah saptıracağını doğru yola iletmez ve onlara yardımcılar da yoktur. Cemal Külünkoğlu Sen onların doğru yola erişmelerine aşırı istek göstersen de şüphesiz Allah kötü niyet ve eylemlerinden dolayı sapıklıkta bırakacağı kimseyi doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da yoktur. Diyanet İşleri eski Onların doğru yolda olmalarına ne kadar özensen, yine de Allah, saptırdığını doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da olmaz. Diyanet Vakfi Resûlüm! Sen, onların hidayete ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah, saptırdığı kimseyi dilemezse hidayete erdirmez. Onların yardımcıları da yoktur. Edip Yüksel Doğruyu bulmaları için ne kadar uğraşsan da, ALLAH saptırdığını doğruya ulaştırmaz. Onların bir yardımcısı da olmaz. Elmalılı Hamdi Yazır Sen onların hidayet bulmalarına harîs isen her halde Allah dalâlette bırakacağı kimselere hidayet vermez, onların yardımcıları da yoktur Erhan Aktaş Sen, onların, hidayete ermelerini, ne kadar çok istersen iste; sapkınlıkta kararlı olanlara1, Allah hidayet etmez. Onlar için bir yardımcı da bulunmaz. 1- Allah, bütün uyarı ve çağrılara rağmen, sapkınlığı tercih edenlere, hidayet etmez. Gültekin Onan Sen, onların hidayet bulmalarını ne kadar tutkuyla istesen de, Tanrı, şüphesiz saptırdığına hidayet vermez, onlar için yardım edecek yoktur. Hakkı Yılmaz Sen, onların doğru yolda olmaları için hırs göstersen de, artık Allah, saptırdığı kimseyi doğru yola kılavuzlamaz. Onlar için yardımcılardan da kimse yoktur. Harun Yıldırım Resûlüm! Sen, onların hidayete ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah, saptırdığı kimseyi dilemezse hidayete erdirmez. Onların yardımcıları da yoktur. Hasan Basri Çantay Habîbim sen onların hidâyet bulmalarına ne kadar hırs göstersen şübhe yok ki Allah dalâletde bırakacağı kimselere bu hidâyet i nasıyb etmez. Onların azâblarını önleyecek bir yardımcıları da yokdur. Hayrat Neşriyat Habîbim, yâ Muhammed! Onların hidâyete ermelerine ne kadar hırs göstersen de, şübhesiz ki Allah, hak ettiklerinden dolayı dalâlete attığı kimseleri hidâyete erdirmez; onlar için hiçbir yardımcı da yoktur! İbni Kesir Onların hidayeti bulmalarına ne kadar hırs göstersen; muhakkak ki Allah dalalete sapanı hidayete erdirmez. Ve onların yardımcıları da yoktur. İskender Evrenosoğlu Sen, onların hidayete ermesini çok istemene rağmen muhakkak ki Allah, dalâlette bıraktığı kimseyi onlar Allah'a ulaşmayı dilemedikçe hidayete erdirmez. Ve onlar için bir yardımcı da yoktur. Kadri Çelik Sen, onların hidayete ermeleri için ne kadar hırslansan da Allah, şüphesiz saptırdığına hidayet etmez, onlar için yardım edecek yoktur. Mehmet Ali Eroğlu Nasıl ki, içten onların hidayete ermelerini istesen de, sapkınlar Allah öyle kabul edilmişse, hidayete ermez, onlara yardımcı da yoktur Mehmet Okuyan Sen onların doğru yola ulaşmalarına çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah saptırdığı sapkınlığını onayladığı kimseyi kişi dilemediği sürece doğru yola ulaştırmaz. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur. Muhammed Celal Şems Ey Peygamber! Onların doğru yola gelmelerini ne kadar arzu etsen de bil ki, başkalarını bilerek saptıranları, Allah asla hidayete kavuşturmaz. Onların hiçbir yardımcıları da bulunmaz. Muhammed Esed İmdi, sen o hakkı inkarda ısrarlı olanların doğru yola erişmelerini tutkuyla istesen de, bil ki, Allah, sapıklık içinde kalmalarına hükmettiği kimseleri doğru yola eriştirmez; ve böyleleri Kıyamet Günü'nde kendilerine yardımcı da bulamayacaklardır. Mustafa Çevik 37-39 Ey Peygamber! Sen, şirk ve küfründe inatla direnenleri, Allah’ın davetine uymaya ne kadar bilgi ve delil ile çağırsan da ikna edemez, inandıramazsın. Allah inatlarından vazgeçmeyenleri doğru yoluna iletmez ve onlara hiç kimse yardım da edemez. Üstelik böyleleri Allah’ın ismini anarak yeminler edip, “Allah ölüyü tekrar diriltmez.” diyorlar. Hayır, Allah’ın vaadi haktır ve zamanı gelince hesap vermek üzere herkesi diriltecektir. Fakat insanların çoğu bu gerçeği kabul etmek istemiyor. Allah, şirk ve küfürde direnip, âyetlerine inanmak istemeyenlere, Hesap Günü’nün gerçek olduğunu, yalancının da kim olduğunu gösterecek, yaptıkları ve söyledikleri ile yüzleştirecektir. Mustafa İslamoğlu Sen onların doğru yolu bulmasını ne kadar istersen iste, ama unutma ki Allah'ın sapıklığa mahkum ettiğini kimse doğru yola yöneltemez; onlara yardım eden de bulunmaz! Ömer Nasuhi Bilmen Sen onların hidâyet bulmalarına haris olsan da faidesizdir. Çünkü Allah Teâlâ dalâlete düşürdüğüne hidâyet etmez ve onlar için yardımcılardan bir kimse de yoktur. Ömer Öngüt Sen onların hidayete ermelerini ne kadar istesen de şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseleri hidayete erdirmez ve onların yardımcıları da yoktur. Şaban Piriş Sen, onların doğru yola girmelerini çok arzu etsen de Allah saptırıcılara yol göstermez. Onların hiç bir yardımcısı da yoktur. Sadık Türkmen Sen onların, doğru yola gelmelerini ne kadar istesen de şüphesiz Allah; sapıklığı tercih edenleri doğru yola iletmez. Onların hiç yardımcıları da olmaz. Seyyid Kutub Ey Muhammed, sen onların doğru yola gelmelerini ne kadar ısrarla istesen de Allah, saptırdığı kimseleri kesinlikle doğru yola iletmez. Onlar hiçbir yardımcı bulamazlar. Suat Yıldırım Sen onların hidâyete gelmelerine ne kadar düşkün olsan da, şunu bil ki Allah dalâlette bıraktığı kimselere hidâyet vermez. Onlara yardım eden de bulunmaz. Süleyman Ateş Ey Muhammed Sen onların yola gelmelerini ne kadar istesen de Allâh şaşırttığını yola getirmez ve onların yardımcıları da olmaz! Süleymaniye Vakfı Yola gelmeleri için ne kadar çırpınırsan çırpın, Allah, sapık saydığı kişiyi[1] yola getirmez. Bu gibilerin yardımcıları da olmaz. [*] Bkz. Ra’d 13/27 Tefhim-ul Kuran Sen, onların hidayet bulmalarını ne kadar tutkuyla istesen de, Allah, şüphesiz saptırdığına hidayet vermez, onlar için yardım edecek yoktur. Ümit Şimşek Sen onların hidayetlerine düşkün olsan da, Allah saptırdığına hidayet vermez; onların bir yardımcısı da olmaz. Yaşar Nuri Öztürk Sen onların iyiye ve doğruya ulaşmalarını tutkuyla istesen de Allah, saptırdığına yol göstermez. Hiçbir yardımcıları da olmaz onların. En üste taşıEn alta taşıBu yazarın mealini okumaya devam et Bir sureye/ayete tıkladığınızda mealler ilk başta yazar ismine göre alfabetik olarak sıralanır. Yazar isminin solundaki kutucuğu yukarı/aşağı taşıyarak sıralamayı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Tarayıcınızın çerezlerini silmediğiniz sürece tercihiniz daha sonraki ziyaretlerinizde hatırlanacaktır. Ayrıca bir yazarın ismine sağ tıklayarak bu yazarın mealinin en üstte veya en altta görünmesini de sağlayabilirsiniz.

nahl suresinin 36 ayetinin meali