🌀 Ya Olduğun Gibi Görün Ya Göründüğün Gibi Ol Kompozisyon Örnekleri

Z9W5. 17 Nisan 2005, Emre Belözoğlu “ dışında hiçbir Türk takımına sempati duymuyorum. Dostlukları yapışık ikizler kadar güçlüydü. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu. Saha içinde ortak performansları bir elmanın iki yarısı gibiydi. Sivasspor'un başarısına iki ortak olarak büyük katkı yaptılar. Sözleşmeleri aynı anda bitiyordu. İkisi de tek bir kulüpte oynamak için söz vermişlerdi. Ve; o kulübün adı Galatasaray'dı.. Pandemi ile birlikte düşünceler değişti. Mert Hakan Yandaş, sarı-kırmızıdan vazgeçip sarı-laciverti tercih etti. İki canciğer ortak, bir anda birbirlerine rakip olacak kulüplere imza attı. Mert Hakan Yandaş Fenerbahçeli, Emre Kılınç da söz verdiği gibi Galatasaraylı oldu. *** Söz uçar, yazı kalırmış. Şimdi zaman tüneline uzanıp 17 Nisan 2005 tarihinde pazar günü Hürriyet'in ekinde çıkan bir röportajı önemli içerikleriyle yazacağım. Röportajı Milano'da yapan; Sibel Arna.. Röportajı veren; İnter'de oynayan Emre Belözoğlu.. Emre şöyle diyor "Türkiye'ye dönme fikri bana çok uzak. Galatasaray'da 5 sezon oynadım. Üst üste 4 kez lig şampiyonu olduk. UEFA Kupası'nı aldık, Süper Kupa'yı kaldırdık. Türkiye'de yaşanabilecek her türlü başarıyı yaşadığımı söyleyebilirim." EMRE Futbolu Fenerbahçe'de bırakan ve şimdi sportif direktörlüğe soyunan Emre Belözoğlu'na röportajda Sibel Arna, 3 kritik soru soruyor.. * ARNA Fenerbahçe size transfer teklifinde bulundu mu? * EMRE Ben kimseyle görüşmedim. Ama Fenerbahçeli yöneticiler menajerim Ahmet Bulut'la görüşmüşler ve ciddi anlamda ilgileniyorlarmış. * ARNA Fenerbahçe camiası sizin gözünüzde nasıl bir camia? * EMRE Türkiye'nin dört büyük takımından biri. Ama ben Galatasaray'da çok güzel şeyler yaşadım ve Galatasaraylıyım.. * ARNA Fenerbahçe'ye sempati duyuyor musunuz? * EMRE Hayır.. Galatasaray dışındaki hiçbir Türk takımına sempati duymuyorum. Beşiktaş, Trabzon ve Fenerbahçe hepsi benim gözümde bir.. Bu röportaj Emre ile Galatasaray'dan ayrıldıktan 4 yıl sonra yapılıyor. Baskı yok. Kurgu yok. Sorular ve cevaplar çok net.. Kendi ifadesiyle, " Fenerbahçe'ye sempati duymuyorum" diyen Emre'nin söylemlerine ve tercihlerine bakınca şimdi Mert Hakan Yandaş ile Emre Kılınç'ı "Gönül vermedikleri takımlara transfer oldular" şeklinde itibarsızlaştırmaya çalışmanın anlamı yok. Son yıllarda herhalde bu renk değiştirmelerin temelinde, "Benjamin Franklin" yatıyor! Mevlana'nın "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" sözü bazı futbolcularda ilgi görmüyor. Çünkü parayı kim daha çok verirse düdüğü o çalıyor. SABAH GAZETESİ Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol sözü ile ilgili kompozisyon” içi dışı bir olmalıdır. İçimiz ne ise dışımız da aynı olmalıdır. Yani sözlerimizde ve davranışlarımızda tutarlı olmalıyız. Böyle olursak insanların güvenini kazanmış oluruz. Bunun tam tersi durumda sözümüz farklı davranışlarımız farklı olursa kimsenin bize güvenmesini de bekleyemeyiz. Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” sözü insanın içiyle dışının aynı olması gerektiğini vurgulamaktadır. Görünüşte iyi olan biri aslında içten içe kötü ise bu durum çok yanlıştır. Nasılsak öyle olmalıyız. Dış görünüşümüzle iç dünyamız aynı olmalıdır. Mesela gerçekte çok fakir biri isek görünüşte zengin gibi davranırsak bu insanlarla olan iletişimimizi de olumsuz yönde etkiler. Olduğumuz gibi görünmezsek, herkes bizden uzaklaşır. Dolayısıyla gerçekte ne isek insanlara da o yüzümüzü göstermeliyiz. Dışarıdan bakınca farklı ancak iç dünyamızdaki kişiliğimiz farklı olmamalıdır. Ne isek öyle görünmeliyiz. Başka bir örnek vermek gerekirse aslında başkalarının arkasından iş çeviriyorsak ancak dışarıya iyi niyetli biriymiş gibi görünürsek bu da çok yanlış bir tutum olur. Gerçekte nasılsak dış dünyaya karşı da öyle olmalıyız. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol sözü bunu anlatmak istiyor. Zaman akıp gidiyor, devirler değişiyor ve insan… İnsan, değişiyor zamanla birlikte. Eskiden daha bir başkaymış insanlar; daha hoş görülü, daha alçakgönüllü… İnsanlar hoşgörüyü de, alçak gönüllülüğü de kendi içlerinde ararlarmış; karşılarındaki insandan beklemeden, başkalarının içinde aramadan… Etraflarından örnek alırlarmış; güneşten, akarsudan, ovadan, bazen bir böcekten, bazen bir kuştan… Doğaya bir ibret gözüyle bakar, tefekkür ederlermiş. Çoğu güzel davranışları etraflarındaki ibretlik sahnelerden öğrenirlermiş. Eskiden insanlar, güneşten şefkati, merhameti; nehirden cömertliği; topraktan tevâzuu; geceden sırdaşlığı; bir mermer taşından faniliği öğrenirlermiş. Toprak gibi tevazuuyla, alçak gönüllülükle en yüksek mertebelere ulaşırmış gönüllerde insanlar. Bir ağaç gibi, bir umman gibi cömert davranırlarmış iyilik hususunda. Ve bir ölü gibi cansız ve tepkisiz kalmayı bilirlermiş kendilerine yapılan bir kötülük karşısında. Her şeyden önemlisi; onlar, oldukları gibi görünür, göründükleri gibi inanırlarmış. Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin şu güzel mısralarındaki öğütleri tutarcasına bir hayat sürdürürlermiş cânım Anadolu insanı “Güneş gibi ol şefkatte, merhamette. Gece gibi ol ayıpları örtmekte. Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte. Ölü gibi ol öfkede, asabiyette. Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Çağımızın teknolojisi, yüksek binalar, hızlı yaşam bizlere unutturdu doğanın güzelliklerini… Ne doğada eski canlılık kaldı, ne de bizde doğadan ibret alacak yürek. Adeta, mazi ile ati arasında uçurumlar açtık. Fakat ümitsiz de değiliz. Zira zaman da değişse; tabiat da, çevre de değişse insan insandır her çağda. Bazen çağa esir, bazen de olması gerektiği gibi o, çağa hâkim. Bu tercih de yine kendisine bağlıdır. Ve tercihini uygulayabileceği cevher yine kendi içindedir. İnsan, düşünen bir varlıktır. Bir başka deyişle; insan olmanın gereği, düşünmektir. İnsan düşünebiliyorsa, bu özelliğini kaybetmemişse, o zaman bakmalıdır şu kâinata. Tekrar tekrar bakmalıdır ibret nazarıyla… Güneşe bakalım; Allah’ ın, yarattığı varlıkta nasıl da tecelli etmiş Rahman sıfatı… Güneş… Küçük bir kuşu ısıtan, ona ışık olan da o; senin yoluna ışık olup, geceyi gündüze çeviren, sana ısı olan da o. Ve tüm dünyaya şefkatiyle ısı ve ışık yayan da… İbret alamaz mıyız ondan?! Kalplerimiz katılaşmamış ve yürek gözüyle görebiliyorsak, hissedebiliyorsak bu merhameti… Neden biz de insanlara güneş gibi şefkatle, ışığımızdan sunmayalım?!… Sonra geceye bir bakalım; ne büyük bir sırdaş!… Bize güvenilerek anlatılan bir sırrı acaba gece gibi saklayabiliyor muyuz? Ya da dostumuzun bir kabahatini, Allah’ ın, “Dünyada kardeşinin kabahatini örtenin, âhirette de ben kabahatini örterim.” müjdesine mahzâr olabilmek için gece gibi örtebiliyor muyuz?!… Bizler bir toprak gibi tevazu gösterip, insanlara cömertçe davranmayı öğrenemedik belki de! Ama, hiç aslımız olan toprağa şöyle ibret gözüyle bir baktık mı? Bakın şu toprağa; Rabbimiz’in Rezzak ismi ne de güzel yansımış!… Toprak, ibret almamız gereken ne güzel bir nimet… Ona çapa vurursun, sürersin, dilediğini ekersin ve o sana cömertliğin en güzeliyle karşılık verir. Üstelik tevazunun en mükemmel örneğiyle serilir ayaklarımızın altına. Peki bizler neden aslımız olan toprak gibi kötülüğe karşı iyilikler sunamıyoruz? Bize diken atana, neden gül uzatmıyoruz? Neden bize yapılan kötülük karşısında öfkemizi bastırıp bir ölü gibi sakin kalmayı başaramıyoruz?! Yoksa ibret gözüyle bakacak bir gönül gözümüz yok mu? Yoksa etrafımızda ibret alacak bir tabiat kalmadı mı? Hayır, hayır… Ümitsizliğe yer yok inancımızda. Bakalım şu kâinata bir!… Bakalım etrafımıza, hâlâ öğrenemediysek hoşgörüyü, alçak gönüllülüğü; bakıp da ders alalım; onlardan öğrenelim bunları!… Ve her şeyden önemlisi “Ya olduğumuz gibi görünelim, ya da göründüğümüz gibi olalım!”… YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL MEVLANA Yıllar önce bu vecizeyi ilk duyduğum zamanlarda, doğrusunu söylemek gerekirse manasını pek anlayamamıştım. Bir derinliği, felsefesi olduğuna emindim. Lakin o dönemde bende o derinlik yoktu. Serde dönem itibariyla entelektüel olma heyecanı vardı. Kulaktan dolma özlü sözleri cümlelerimin arasında kullanarak, kültür çıtamın yansımasının keyfi içindeydim. Bulunduğum ortamlarda dikkat çekip, kendime vasıf katma cazibesine kapılmıştım. Ama hani o zamanlar daha lise çağlarında miniminnacıktım. Oysa şimdilerde twitler pek bir moda hale geldi. Resmen özlü sözler altın çağını yaşıyor. Kızılderili sözleri mi ararsınız, yok efendim sufi felsefesi mi, yazarlara, şairlere, düşünürlere ait cümleler mi ararsınız… Nice nice özlü söz kalabalığı yaşıyoruz. Maşallah yani kıyıda köşede kalmış unutulmuş hiçbir söz kalmadı. Elbette derinliğin anlamına nail olup, yazanlar da var. Ama çoğunlukla benim de minnacık turşucuk dönemimde yaptığım gibi bedenine kılıf amaçlı kullananlar daha fazla. Bence doğru olan yaşam felsefemizi ya da bir kısmını geçerli kılacak, bize esin kaynağı olacak sözlerdir. - Bak abi ya, ne biçim bir söz arakladım arkadaşın profilinden. Şimdi çakacağım kendi profilime. Göreceksin oğlum ,anında kaç kız beğenecek. Veya - Vanım sende , ben esmer olmakla övünüyorum. Çünkü hiç olmazsa aptal değilim. Ne demişti şu ünlü düşünür? Ay aklıma geldi , George Bush. Dur hemen face’me yazayım. “Sarışının adı esmerin tadı var. George Bush ” E-ülkemde sosyal mesaj kaygısı aldı başını gidiyor. Önüne gelen guru oldu. Herkes hadi el ele tutuşup, burundan nefes alalım verirkende ohmm yapalım mutlu olalım modun da. Yeter ki çıkarlar ve hedefler cakışmasın. Hani yoksa Sen Alaska da yaşa, ben de Dominik’te. Sonra ohm’u alır kafanda patlatırım, Mutluluğuda Abidin’in resimlerinde değil, sadece hastane koridorlarında ararsın. Evet, nerede kalmıştık. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol / Mevlana Herkes öylesine sahte öylesine kendinden uzaklaşmaya başladı ki ortama göre davranmak adına orta insanı olduk. İçtenliklerin sürekli sorgulandığı, yapmacıklığın ivme kazandığı bir atmosferin içine hızla çekiliyoruz. İşe girdiğimde öğrendiğim ilk nasihat şuydu; -Sakın ha! sen sen ol aklın varsa burada benden başka kimseye güvenme. Herkes ondan başka kimseye güvenmemi tembih edip durdular. Çapraz kur, sağdan sola, soldan sağa, aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya tüm olasılık hesaplarımın sonucunda anladığım tek şey ise; söyleyenler de dahil kimseye güvenmeyeceğimdi. Ya da diğer şık geçerliliğini koruyordu. Yani herkese güvenecektim. Asıl güvensiz olan tek varlık ise, yemekhanenin etrafında dolanan şu parlak gözlü kediydi. Her şeyden, tüm şaibeden o sorumluydu, Bu kedinin gözleri hep mi parlak olmak zorundaydı! Ama bilmezler ki güvenmemeyi öğrenirken, aslında özsaygımız ve güvenimizden kaybettiklerimizi. Çünkü biz Türklerin kültüründe toplum bilinci ve aidiyet olgusu yatmaktadır. Bencil bir hayat kazanım yaratmak yerine, bizi mağdur eder. Aksine atalarımızdan bize kalan mirası yozlaştırıp, köreltmekten ileriye gidemiyoruz. Sonuçta sürekli kuşkulu yaşamak; bireyselliğin bakış açısı ve nesnelliğin baskın kılınması sonucunda kişiyi paranoyaklaştırıp kendimizden tamamen uzaklaştıracak, sosyal hayatta içlerine kapanmaya meyilli yetersiz birey yapacaktır. Yani kişi, var olan sistem tarafından kullanılmaya hazır olacaktır. Ya da tam tersi, narsist kişiliğe sahip insanlar oluşuyor. Bu durumda da insanlar arasında hasetlik, kıskançlık, çekememezlik had safhaya geliyor. E böyle olunca da işyerlerinde sürekli gardını almış insanlar arasında ekip çalışması ruhu yaratmak için bir dolu yüksek ücretli , dışardan envayi çeşit eğitimler satın alınıyor.. Yok efendim, Amerika’dan, uzak doğudan koçluk, kişisel gelişim vs metotları ıle beyinlerimiz teoriksel olarak bir dolu bilgi kirliliğiyle doldurulup duruluyor. Oysa hiçbir sistem dar görüşlü olmamalı. Vizyon sahibi olmalı. Elbette büyük pencereden bakabilmek için başkalarını dinleyip, onların algılarını da bilmek lazım. Ama önce kendi gerçeklerimizin de farkında olmak kendi görüş açımızı da belirlemek gerekir Ve önemlisi sürekli birilerini eleştirmek yerine, kendini önce eleştirmeyi öğrenmemiz lazım. Yoksa başkalarını eleştirip kendini mükemmel koltuğuna oturtmak kolaydır. Ama nedense son dönemlerde herkes birbirini eleştirir oldu. Hani tepki verdiğinde ise, - Aa sen eleştiriyi sevmiyorsun, deyip, boynuna bir eziklik yüklenmeye çalışılıyor. Önce sen kendini bir çöz bakalım. Eleştiriye kendin açık mısın? Yaptığın hataların sorumluluklarını alabiliyor musun? Kesin olan şudur ; Güven olmayan bir yerde istediğin kadar iyi olsan bile sürdürülebilir başarıya ulaşmak imkânsızdır. Evet, algıladığın kadar yaşarsın. Güzel kardeşim, arkadaşım, dostum işin özeti ; eğer sana güvenilmesini istiyorsan güvenilir biri olman şart. 2+2= 5 Huzurlu Sevgilerle Hoş Kalın Zeynep Ç Ya Olduğun Gibi Görün , Ya Göründüğün Gibi Ol Sözü İle İlgili Metin Yazınız . İnsan hayatta her zaman net olmalıdır , temiz olmalıdır , saf duygulara sahip olmalıdır . İnsanoğlu iki yüzlü olmamalı , yalandan gösteriş için iyi olmaya çalışmamalıdır . Gerçek yüzü ne ise o olmalıdır . Yani olduğu gibi görünmeli ya da göründüğü gibi olmaya çalışmalıdır . Çünkü dürüst insana , olgun insana da yakışan bu tavırdır . İki yüzlü davranmak insanı yalancı yapar , samimiyetsiz yapar . Erdemli insanlar her zaman ne olduğu belli olan , iyi ahlaka sahip olan kimselerdir . Kimi insanlar vardır çıkarı için başka olur , çıkarları yerine getirilmediği zaman başka bir kılığa bürünürler . İşte bu tip insanlardan olmamalıyız . Gerçek insan olmalıyız , çıkarlarımız için farklı kimliklere bürünmeye çalışmamalıyız . Düşüncemiz ne ise , görüşümüz ne ise bunu net bir dille belli etmeliyiz . Sahte olmamalı , her zaman gerçek olmalıyız . Kamil insana yakışan böyle olmaktır . Olduğu gibi görünen insanlar her zaman toplum tarafından saygı ve sevgi duyulmaya layık olan insanlardır . Olduğu gibi görünmeyip samimiyetsiz olan insanlar ise toplum tarafından hemen anlaşılır ve saygı görmezler . Olduğu gibi görünmeyip yalandan başka bir kimliğe bürünen tipler ise toplum tarafından saygı görmezler. İnsan bir yerlere yaranmak için , birilerinin gözüne girmek için , mevki , makam sahibi olmak için doğru olan düşüncelerinden asla vazgeçmeyip başka bir insan olmaya çalışmamalıdır . İnsan yeri geldiğinde acı da olsa gerçekleri söylemesini bilmeli ve açık sözlü biri için her zaman saf ve temiz duygulara sahip olan güzel insanlar, çevremize örnek olan erdemli insanlar olmalıyız.

ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol kompozisyon örnekleri